45- Sabredenler ve Şükredenler

11.3K 859 67
                                    


Otobüsten inip hızlı adımlarla ilerlerken telefonumun bir kez daha titremişti. Arayanın kim olduğunu bildiğimden hemen telefonu açıp karşı tarafı beklemeden konuşmuştum.

''Geldim Nisa, yürüyorum şimdi''

''Tamam, bekliyorum''

Bugün beni uykumdan edip aramış, kına gecesi için beraber hazırlanmamız gerektiğini o yüzden de çabucak evden çıkmam gerektiğini söylemişti. Ve bunları söylediğinde saat yediydi. Ben ise uyku sersemi neye tamam dediğimi bilmeden tamam deyip telefonu kapatmış uykuma geri dönecekken telefon bir kez daha çalmış ve derhal yataktan kalmamı söylemişti. İşte o zaman bütün gerçekle yüzleşip istemeye istemeye uykuma veda etmiştim.

Evden hazırlanıp çıkmam ve üzerine birde sabah trafiğine takılıp kalmamla saat 10.00 olmuştu. Sağ elimdeki kıyafetimin olduğu poşeti sol elime geçirip yürümeye son hız devam ediyordum. Evi gördüğümde kendimi yarışmayı bitirmek için bitiş çizgisi görmüş bir koşucu kadar mutlu hissetmiştim. Belki de bu yüzden adımlarımı çok daha hızlı atıyordum. Ta ki arkamda duyduğum sese kadar.

''Zeynep abla! Zeynep abla!''

Aslı'nın seslenmesi ile arkama döndüğümde arabadan inmiş olan Aslı bana doğru koşar adım gelip sıkıca sarılmıştı. Onun sarılması ile bir an dengemi kaybetsem de hemen toparlamıştım kendimi.

''Dur kız, düşüreceksin ikimizi de''

Bana genişçe gülümserken ben arabanın şoför kapısından inen Ömer'i sanki hiç görmüyormuş gibi yapıyordum. Ömer hemen arka kapıyı açıp içerden bir şeyler çıkartırken ben bütün dikkatimi Aslı'ya yoğunlaştırmıştım.

"Bizde abimle terziden geliyoruz. Nisa ablamın elbisesinde sorun çıktı da."

Yanımdan ayrılıp Ömer'in elinde tuttuğu elbiseyi alıp ''Ben şu elbiseyi biran önce götüreyim de rahatlasın." der demez koşar adımlarla yanımızdan ayrılmıştı. Biran sap gibi dikilsem de hemen harekete geçip Ömer'e arkamı dönüp eve doğru yürümeye başladım.

Birkaç adım atmıştım ki bana seslendiğini duydum. Fakat bir an duracak gibi olsam da yürümekten vazgeçmedim. O ise tekrardan ama bu sefer daha yüksek sesle bana seslendiğinde adımlarım kendiliğinden durmuştu. Bana yaklaştığını adım seslerinden duyuyordum ama ondan tarafa dönmek için hiçbir gayret sarf etmiyordum.

''Zeynep... ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Yani o gün yaptığım şeyi nasıl düzelteceğimi, senin gönlünü nasıl alacağımı bilmiyorum.''

Bu sözlerin ardından birkaç saniye susmuş sonrada devam etmişti.

''Biliyorum çekilmez bir adamım. Biliyorum seni yine çok kırdım. Üzgünüm Zeynep, çok üzgünüm.''

Bu sözlerinin ardından ona doğru dönmüştüm. Benden üç dört adım ötede duran bu adamın üzgün çıkan sesi beni altüst etmişti. Fakat ona olan kırgınlığımı bir köşeye atamıyordum. Evet ona hala kırgındım ama bir yandan da affetmiştim. Karışık duygularla ona bakarken o ise gözlerini yerden hiç ayırmıyordu.

''Biliyor musun Zeynep? Bütün dengemi altüst ettin. Artık neyin doğru, neyin yanlış olduğunu karıştırdım. Hangi yolu seçsem sen çıkıyorsun. Ve ben bütün çıkış yollarında seni görünce her zamankinden daha fazla çekilmez, daha fazla aksi oluyorum. Ve bunun faturasını da hep sana kesiyorum.''

Söylediklerinin ardından kırgın çıkan sesimle konuştum.

''Peki o yollar da benim olmam bu kadar mı kötü?''

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now