18- Perişanım Şimdi

11.9K 852 38
                                    


Bir kuru yaprak misali rüzgar nereye sürüklerse oraya gidiyordum. Hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şey yapmadan, gecenin koynun da kendimi akıntıya teslim etmiştim. İçimde bir orman yanıyordu, hissediyordum. Ama tutuşan o kuru dalları söndürecek gücüm kalmamıştı. Duyduklarım o kadar ağır gelmişti ki cayır cayır yanmaya göze almıştım.

Gözlerimden akan yaşlar kalbimi delip geçerken Ömer'in sözleri zihnimde yankılanıp duruyordu. İşte ben bu kadardım. O adamın sözleriyle parçaları sağa sola saçılan camdan bir vazo. Onun bu öfkesini hak edecek ne yapmıştım bilmiyordum. Ben sadece kendime bile söyleyemediklerimi ona fısıldamıştım ama bu neyin öfkesiydi ki darmaduman etti. Bu nasıl bir öfkeydi ki perişandım şimdi.

Büyük bir hırsla yüzümdeki yaşları silerken aynı zamanda büyük bir pişmanlık denizine yelken açtım. 'Neden, söyledim?' diye kendimi harap ediyordum. Ona bunları söyleyince benim boynuma atlayacağını mı sanmıştım? Gerçekten salaktım. Onun karşısında kendimi düşürdüğüm şu durumdan dolayı aptaldım. Artık düşünmekten, onun sözlerinin ağırlığından kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordum.

Ne kadar zamandır yürüdüğümü bilmiyordum. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece çıplak ayaklarımın sızısını hissetmeye başlamıştım artık. Arada bir de çantamın içinden telefonumun melodisi yankılanıyordu ama umursamıyordum.

Çevreme baktığımda ileride tam da şuanda ihtiyacım olan şeyi gördüm. Işıldayan tabelası ile beni bekliyordu. Biraz pahalı bir yere benziyordu ama bu kimin umurundaydı? Hiç acele etmeden adımlarımı 'Han' yazan gece kulübüne doğru hareket ettirdim.

***

Son yarım saattir yaptığım tek şey art arda altın rengi tekilaları içmekti. Kafamı dağıtmaya ve bu gece yaşanan her şeyi unutmam gerekiyordu. Amacıma da yavaş yavaş ulaşmış sayılırdım. Kafam iyiden iyiye güzelleşmişti. Tabii hala hatırlıyordum ama bu o kadar canımı yakmıyordu. Oysa sabah her şey kaldığı yerden canımı acıtmaya devam edecekti. Ama bu şuanda hiçte umurumda değildi.

Yanımdaki taburede oturan adam ona pas vermediğim için sıkılıp yanımdan kalkarken bu geniş yerde gözden kaybolmuştu. İki katlı olan bu yerin üst tarafı VIP müşteriler için ayrılmış, localar vardı. Oraya herkesi almıyordu. Ve sadece belirli garsonlar çıkıyordu. Gerçi burasının da üstten aşağı kalır yanı yoktu. İçerisi zengin insanlarla kaynıyordu. Çevremle ilgilenmeyi kısa kesip bardağıma uzandığım da içinin boşaldığını gördüm. Ne ara bitirmiştim ki. Barmene el işareti yapıp yenisini getirmesini istediğim de bakışları her ne kadar bunu yapmak istemediğini haykırsa da hiçbir şey söylemeden yeni bir bardağı önüme koydu. Tek seferde bardağı içtiğim de ilk başlardaki o acı tada çoktan alışmıştım. Zehir vücudumda yayılırken başım yavaştan dönmeye başladı. Belki de artık biraz ara vermeliydim. Buna karar verdiğimde şimdiye kadar yapmadığım bir şeyi yapmaya karar verdim. Oturduğum bar taburesinden kalkıp dans eden insanların arasına karıştığımda kendimi müziğin ritmine bıraktım. Bu kadar insanın arasında kaybolmak, yok olmak istiyordum.

Git gide daha iyi dans etmeye başladığımda çevremdeki her şeyden habersiz, sadece dans etmeye odaklanmıştım. İşte bu anda arkamda hissettiğim beden çok geçmeden elini bel oyuntuma yerleştirmişti. Bu hareketiyle irkilsem de onu iteklememiştim. Hatta bunu önemsemeden dans etmeye devam ediyordum. O da bundan cesaret almış olacak ki eli yavaşça hareketlenmeye başlamış, alkol kokan nefesi enseme doğru yaklaşmıştı.

Bu anda Ömer'in bana basit diyen sözleri beynimi işgal etti. Gerçekten de şuanda çok basit davranıyordum. Hiç tanımadığım bir adamın vücudumda ellerini dolaştırmasına izin veriyordum. Dans etmeyi kestiğim de bulunduğum bu ortam, kulağıma bir şeyler fısıldayan hiç tanımadığım bir adam ve yaptığım bu davranışlar her şey çok saçma ve uzak gelmeye başlamıştı.

AYDINLIĞA HİCRETWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu