15- Karanlıktan Sonra Aydınlık Var

11.9K 915 44
                                    


Beynimin içinde filler tepişiyor, atlar koşuyordu. Dayanılacak gibi değildi fakat buna rağmen gözlerimi açamıyordum. Nereden geldiğini bilmediğim bir ses vardı ki bu da şuandaki halime hiç yardımcı olmuyordu. Bir süre daha bu şeklide devam etse de dün gecenin görüntüleri kesik kesik zihnime dolmaya başladı. Bar da art arda devirdiğim bardakları ve sarhoşluk hallerimi hatırladığımda şuanda nerede olduğumu merak ederek hızlıca yerimden doğrulup, açtım gözlerimi. Odanın tanıdıklığı derin bir nefes almama sebep verse de yaptığım bu ani kalkış ile başıma mızrak uçları saplanıyormuş gibi hissettim. Başımı ellerimin arasına alıp ağrının geçmesi için bastırıyordum ama bir faydası olmuyordu. Sıkıntılı bir nefes verirken eve nasıl ve ne şekilde geldiğimi hatırlamıyordum. Sadece beni Kaan'ın getirdiğine emindim ama şuanda bu pekte önemli değildi. Çünkü başımdaki ağrı duvara vurma hissi uyandırıyordu. Şakaklarımı ovarken komedinin üzerinde yarısı bitmiş su şişesine uzandım. Dilim damağım kurumuş gibi hissediyordum ve içimde inanılmaz bir su içme isteği baş gösteriyordu. Hala alkol kokusu olan ağzıma şişeyi götürüp şişedeki bütün suyu kafama diktim.

Derin birkaç nefes alıp verip kendimi toplamaya çalışıyordum. Bu sırada dün Aslı ile yaptığımız konuşma zihnimdeki yerini almaya başladığında ellerimi saçlarımın arasından geçirip karıştırdım. Bir film şeridi gibi ilerlerken zihnim Ömer'in sözlerini de gecikmeden hatırlamıştı. Ardından kendimi içkiye vurduğumu, Kaan'ın beni bardan çıkardığını hatırlıyordum. Biraz sonra bir bankta oturduğumuz görüntülerde dolmuştu ama niye oturduğumuzu hatırlayamamıştım. Orada ne konuşmuştuk, daha doğrusu bir şey konuşmuş muyduk? Beni buraya nasıl getirdi? Sorularım cevapsız kalırken, onlara bir cevap aramak için kendim hiç yormadım. Çünkü düşündükçe başım çatlayacakmış gibi, sanki bir mızrak ucu daha ekleniyormuş gibi hissediyordum.

Yatağın ortasında başım ellerimin arasında öylece otururken odamın kapısı sesli bir şekilde açıldı. Yiğit içeriye girdiğinde yüzündeki ifadeden bana kızgın olduğunu görüyordum.

"Ayılmışsın."

Sesindeki iğnelemeyi görmezden gelip başımı evet anlamında salladığımda başıma büyük bir darbe yemiş gibi oldum.

"Saat 11 'i geçiyor işe gidecek misin?''

Ah! Tamamen unuttuğum bir işim vardı benim değil mi? Başucumda duran çalar saate baktığım da saat 11.15'di. Dün Nisa'ya Zehra teyze ve Mehmet amcayla konuşacağımı söylemiştim. Oysa benim yerimden kımıldayacak halim yokken bu nasıl olacaktı?

"Abla, kalk şu yataktan da bir duşa gir, içki kokuyorsun leş gibi. Bir şeyler atıştırdıktan sonra da bir ağrı kesici alırsın."

Sanki büyük olan oymuş gibi konuşurken, beni ilk defa bu şekilde gördüğü için dün gece şaşırdığını ve tabii ki bu kadar içip kendimi bu hale soktuğum için kızdığını biliyordum.

Ben yavaşça yerimden kalkarken bana bakıp, bir ebeveyn edasıyla '' Bu kadar içme olayını da konuşacağız'' deyip çıktı odadan. Ardından da ben...

Banyodaki aynadan gözaltları morarmış, gözleri kan çanağı olmuş, rimelleri akmış kıza bakarken ne çok ağlamış olduğunu görüyordum. Bu kız benden o kadar uzaktı ki. O kadar dağılmış ve yıpranmış görünüyordu ki bu ben olamazdım. Bu sırada kendimi niye bu kadar içtiğimle ilgili sorgulamaya kalkıştım. Ve zihnime Ömer'in sözleri de eş zamanlı olarak yer edindi. Dünkü şeyler beynime çöreklenmeye başladığında Ömer yine başroldeydi. Ama bir farkla; bugün iyi adam rolün de değil, kötü adam rolünü üstlenmişti.

***

Otobüste boş bir yer bulduğumda sabahtan beri ilk defa güzel bir şey olduğunu düşünerek oturdum. Başımı cama yasladığımda Yiğit'in verdiği ağrı kesici biraz hayretmiş, sabah ki o keskin ağrı hafiflemişti. Gözlerim kendiliğinden kapanırken küçük beyin kahvaltı da söylediği sözler gelmişti aklıma. Ben neden bu kadar içmişim, bir daha bu kadar çok içmemeliymişim, kendimi neden bu hale sokmuşum... falan filan o kadar çok konuştu ki yarısını anlamamış anladığımın yarısını da aklımda tutamamıştım.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now