23- Şem ile Pervane

12K 875 44
                                    


Kalp midir insana sev diyen,

Yoksa yalnızlık mıdır körükleyen?

Sahi nedir sevmek?

Bir muma ateş olmak mı,

Yoksa yanan ateşe dokunmak mı?

( Şems-i tebrizi )

Ona o soruyu sorduğum anın üzerinden tam tamına üç gün geçmişti. Belirsizlikler içinde üç gün. Kimine göre belki de oldukça az bir zamandı ama bana üç asır gibi hissettiren üç gün. Aşık insan bekleyemiyordum. Beklerken İçi içine sığmıyordu. Onu görmediği zamanlar geçmek bilmiyor. Onsuz nefes almak yanlış gibi geliyordu. Birde onunla geçirdiğin bir kaç dakika bile sanki hayatının en önemli zamanlarıymış gibi hissediyordun. Onun dudaklarından dökülecek cümleler senin yaşama sebebin gibi oluyordu. Saniyelik bir bakışı ile dünyanın en mutlu insanı siz oluyordunuz. Tabi birde bunun tam tersi vardı. Onun söylediği cümlelere de herkese oranla daha fazla kırılıyor daha fazla üzülüyordunuz. Ama yine de seviyordunuz onu. Sevmekten hiç vazgeçmiyordunuz.

İşte sevmekten hiç vazgeçemediğim bu adama üç gün önce o soruyu sordum. Oysa o zamana kadar düştüğüm yerden kurtaracak kişinin Ömer olduğunu hiç düşünmemiştim. Buna nasıl karar vermiştim ki, bu soruyu ona sormuştum? Bu sorular cevapsız kalırken ben nefesimi tutmuş, onun dudaklarından dökülecek cevabı bekliyordum. O cevap ya benim umudum olacak, kalbime bahar getirecekti. Her yerde rengarenk çiçekler açacak, kokuları etrafı saracaktı ya da ıssız bir çölde yapayalnız bırakacaktı beni. Tüm bunları bildiğimden hem çok heyecanlaydım hem de çok korkuyordum. Sadece bir kelimeyle bile her şeyin değişebileceğini seziyordum. Tam bu sırada Ömer omuzlarını dikleştirmiş, konuşacağını bildiren yalancı bir öksürük ardından ismimi fısıldamıştı.

İşte tam o an ikimizin arasındaki duygu yoğunluğu elle tutulabilecek kadar belirgindi. İkimizde sanki birbirimize doğru çekiliyorduk. Sanki bir filmin en heyecanlı sahnesi gibiydik. O erkek başroldü, bende kadın. Ortam sessizdi. Hava da sadece nefes seslerimiz duyuluyordu. Oysa ben kalbimin sesinin de çok duyulduğunu düşünüyordum. Dizlerimin bağı çözülmüş, ellerim terlemeye başlamıştı. Onun sözleri ya bana güneş olacak, aydınlatacaktı beni. Ya da hapis olduğum karanlıkta bırakacak, bu geceye mahkum edecekti.

Sözünü devam ettirecekken Büşra'nın sesini duymamla her şey yerle yeksan olmuştu. İşte tam o an onu öldürmeyi düşünmüştüm. Ben burada Ömer'in ağzından çıkacak tek bir kelime için terler dökerken o gelip bütün büyülü atmosferi bozmuştu. Sonra sen bu kızı neden sevmiyorsun? Ben ona ölümcül bakışlar atarken o beni hiç takmadan Ömer'e saattin geç olduğundan, evden aradıklarından, artık gitmeleri gerektiğinden bahsedip yanımızdan ayrılmıştı. Her ne kadar ona sinir olsam da o gidince bakışlarım tekrar Ömer'i bulmuş kalbim yumuşamış, heyecanım yine kaldığı yerden beni yakalamıştı. O sırada Ömer ne mi yaptı dersiniz? Saattin geç olduğunu söyleyip arkasını dönüp çekip gitti. Sorduğum soru aramızda öylece asılı kalırken o çekip gitti. Bu konuda ona çok sinirliydim. Ama bu sinirimi örtbas eden iki şey vardı. Birisi o gün ki Ömer'in yüz ifadesiydi. Çünkü ben Ömer'i tanıdığım şu kısa zarf içinde hiç böyle çökmüş, yıkılmış gibi durduğunu görmemiştim. Diğeri ise meraktı. Şu üç gündür 'Eğer Büşra gelmeseydi bana ne diyecekti?' sorusunu kendime sormaktan bıkmamıştım. O günden sonra merakımı giderecek hiçbir şey de olmamıştı. Çünkü onu görmüyordum. Hatta dün belki görürüm umudu ile akşam yemeğine kalmış ama yine de görememiştim. Kimseye de soramamıştım, neden yemekte olmadığını. İşte bu iki nedenden dolayı sinirimi taze tutamıyordum.

Hem gece yastığa başımı onunla koyuyor, sabah gözlerimi onunla açıyordum. Kalbim yine bir umuda sıkıca sarılmış, kendini kaptırmış gidiyordu. Ama ben yine reddedilirsem işte o zaman kendimi artık nasıl toplardım bilmiyorum. Kendimi kaptırmak istemiyorum dediğim her anda kendimi daha çok içinde buluyordum. Boş bulduğum her anı fırsat bilen beynim, zihnim de o sahneyi canlandırıp duruyor. Bana vereceği cevabı, süsleyip püsleyip önüme koyuyordu. Her ne kadar Ömer'in o cevapları vermeyeceğini bilsem de içimde ki bir ses bana o gün olumsuz bir şey söyleyeceğine inanmıyordu. Şimdiye kadar ilk defa benimle soğuk ve sert ifadesini kullanmadan konuşan bu adamın o gün ki halini hatırladıkça dudaklarından olumsuz bir kelam döküleceğini düşünemiyordum.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now