34- Cariyenin Aşkı

9.8K 863 19
                                    


Kalbime ince ince nakış nakış işlediğim adamı nasıl unutacaktım? Tamam, Ömer'in en başından beri söylediği, bugün Esma teyzenin tekrardan gösterdiği o gerçeği artık görüyordum. Ama her bir zerreme işlemiş olan bu adamı nasıl unutacağımı bilmiyordum. Bizim ikimizden biz olamazdık. Ben aramızdaki o uçurumu kapatırım, ne bileyim düştüğüm o yerden kalkıp onunla olurum zannediyordum ama olmazdı. Bu gerçeği istemesem de kabullenmeliydim. Aklımın kavradığını kalbim de kabullenmeliydi. Ama kalbim hala inatçı bir çocuk gibi Ömer'in aşkıyla yanıp duruyordu.

"Zeynep abla geldim."

Aslı gülen bir yüzle elini yıkayıp odasına geldiğin de kendimi toparladım. Esma teyze son sözlerinden sonra beni mutfakta yalnız bırakıp gitmişti. Bende kendimi toparladıktan sonra gitmek yerine içeriye girdim. Kendi sorunlarım yüzünden Aslı'yı öylece bırakıp gidemezdim. Bugün büyük bir adım atmıştı ve bu konu da konuşmak için çok hevesliydi. Onun hevesini kıramazdım. Hem zaten mutfaktan salona girdiğim anda Aslı çay olana kadar konuşmak istediğini söyleyince odasına çıkmıştık.

Karşıma oturduğunda tüm sorunlarımı bir köşeye atıp ona içtenlikle gülümsedim.

"Haydi anlat bakalım?"

Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi konuşmaya başlamıştı.

"Zeynep abla, uzun süreden sonra ilk defa kalabalık bir ortama girdim. Hem de bunu kendim istedim."

"Buna nasıl karar verdin?"

"Yani öyle uzun uzadıya düşünmedim. Böyle bir teklif sunulunca içimde bunu yapabileceğime dair bir inanç oluştu. Tabii bunda seninle yaptığımız yürüyüşlerinde etkili olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İşte bir cesaretle gittim."

"Nasıl hissettin dışarıdayken?''

''Aslın da ilk başta biraz çekindim. Sonuçta büyük bir kalabalığın içine gidiyordum ama düşündüğüm gibi olmadı. Yani baştaki gerginliğim, camii ye girince kayboldu. Zaten insanlar genellikle ibadetleriyle meşgul oluyordu. Kimsenin bana baktığını hissetmedim. Belki bu yüzden de öyle olmuş olabilir. İşte sonra namaz kıldık. Dua ettik. Bu bana oldukça iyi geldi. Kendimi güçlü hissettim."

"Aslı bunun iyi geldiğini sesinden bile anlayabiliyorum canım. Seni ilk defa bu kadar heyecanlı görüyorum."

Yaptığım itirafla yüzünde bir gülümseme oluşurken "O zaman artık dışarıya çıkma konusunu atlattık diyebilir miyiz?" dediğim de biraz düşündü.

"Hala tek başıma çıkacak cesaretim yok ama evet, yanım da birisi olduktan sonra bir problem kalmadı.''

''Hımm peki, tek başına dışarıya çıkman için ne yapmalıyız sence?''

''Bundan emin değilim. Yani bir fikrim yok ama bundan sonra ne olacağını sen söyleyebilirsin.''

Son kurduğu cümle daha çok soru sorar gibi çıkmıştı. Ellerimi birbiri içine geçirip, oturduğum tekli koltukta biraz daha dikleştim.

"Sen ne olmasını istersin?"

Durumu kendimden ona çevirdiğim de bir süre sessizce düşündü.

"Şimdilik en azından tek başıma dışarıya çıkmayı istemiyorum. Biraz daha bu durumun üstesinden geldikten sonra deneyebilirim ama."

"Bunu düşünüyor oluşun bile çok kıymetli."

Birkaç dakika daha konuştuktan sonra aşağıya indik. Çay içmek için davet ettiklerinde reddetsem de Nisa kolumdan tutup oturduğun da daha fazla itiraz etmem dikkat çekeceği için sessizce oturdum. Onlar bir mevzu hakkında konuşuyorlardı ama benim artık pilim bitmiş gibi hissediyordum. Ben daha bir mevzuyu bitirmeden, onu halledemeden bir yenisi ekleniyordu. Ve önüme çıkan her engel bir diğerinden daha büyük oluyordu. Düşüncelere dalmışken Nisa tarafından dürtülünce ona baktım. Kulağıma eğilip sessizce "Yengem sana bakıp duruyor. Kendini topla." Dediğinde bende ona "Gitmeme izin verseydin şimdi böyle olmayacaktı." Karşılığını verince "Seni bu halde hiçbir yere gönderemem. Bir kere gönderdim, sonra üç gün haber alamadım." Ona bakakalırken cevap vermek için hazırlanıyordum ki "Siz ne fısıldaşıyorsunuz bakalım." Diyen Zehra teyzeyi duyunca bize merakla bakan insanlarla karşılaştım. Nisa ise çoktan lafa girmişti bile.

"Ne konuşacağız öyle havadan sudan. Neyse şimdi bizi boş verin de babaanne sen bize bir hikaye anlatsan."

Gerçekten olay kapatma da bu kızın üzerine kimseyi tanımıyordum.

"Babaannem hikaye anlatacak"

Kübra sevinçle bağırıp Esma teyzenin yanına giderken Aslı "Evet babaanne bir hikaye anlat." Diye istediğini belirtmişti. Ben ise sadece buradan gitmek istiyordum. Acaba şimdi ben kalkayım desem ne olurdu? Ben kendi içimde kendimle savaşırken Esma teyze konuştu.

"Madem bu kadar istiyorsunuz, anlatayım. Size Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim Han ile Mısırlı cariyenin aşkını anlatacağım.'' Deyince bakışları beni bulmuş, sıcak, samimi bir gülümseme göndermişti. Ben ise bu gülümsemeye cevap verecek kadar kendimi iyi hissetmiyordum. Zaten o da bakışlarını bende çok tutmadan anlatacağı hikayeye odaklanıp başlamıştı anlatmaya.

''Yavuz Sultan Selim Han, Mısırı fethettiği zaman belli bir süre mısırda kalmaya karar verir. Bu sırada da otağında kalan padişah, gündüzleri otağından çıkar, akşamları geri gelirmiş. Onun çıkışı ile mısırlı bir cariye otağa gelip ortalığı toplar, yemek yapar ve padişah gelmeden çadırdan çıkarmış.

Hal böyle olmasına rağmen, nasıl olduysa o Mısırlı cariye birkaç defa o cihan padişahını görmüş ve ona aşık olmuş. Aşık olur olmasına da bu aşkın oluru yoktur. Umutsuz bir aştır bu. Zira bir tarafta koskoca cihan padişahı Yavuz Sultan Selim, diğer taraf da basit bir cariye.

Zaman böyle akıp geçerken, cariyenin aşkı kalbine sığmaz olmuş. Yavuz Sultan Selim Han'ı öyle içten, öyle saf seviyormuş ki bu aşk artık dayanılması güç bir hale gelmiş. Bu yüzden de bu tertemiz aşkını halifeye itiraf etmek istemiş. Lakin aradaki uçurumdan dolayı ne yapacağını bilmeyen cariye iyice çıkmaz bir sokağa girmiş. Bir yandan saf, git gide büyüyen, dayanılması imkansız hale gelen aşkı diğer yandan aradaki devasa fark... Bundan dolayı cariye bocalayıp durmuş. Ve fark etmiş ki eğer aşkını dile getirecek cesareti kendinde bulamıyorsa o zaman aşkını yazarak ilan edecekmiş.

Eline aldığı kağıda üç kelimelik bir not yazarak Yavuz Sultan Selim Han'ın yatağına bırakarak çıkmış. Akşam olup da Cihan padişahı otağına geldiğin de yatağı üzerinde duran kağıdı almış ve yazılanı okumuş.

''Derdi olan neylesin?''

Bu üç kelimeyi okuyan halife bunu yazanın otağını temizleyen cariye olduğunu anlamış ve kağıdın arkasını çevirip cariyeye cevap yazmış.

''Derdi ne ise söylesin.''

Sabah olunca cariye hemen çadıra gelmiş ve dün yazdığı kağıdı bıraktığı yerde görünce hemen koşup, sarılmış kağıda ve heyecan ile elleri titreye titreye halifenin verdiği cevabı okumuş. Ve bu cevaptan cesaret alan cariye hemen kağıdın arkasını çevirip bir gün önce yazdığı satırın altına şu notları düşmüş.

''Korkuyorsa neylesin?''

Yine akşam olmuş Yavuz sultan Selim Han otağına gelmiş ve yatağının üzerindeki kağıdı alıp okumuş. Okuduktan sonra da arkasını çevirip, cevabını yazmış.

'' Hiç korkmasın söylesin.''

Sabah bu cevabı gören cariye artık kararını vermiştir. Bugün koskoca cihan padişahına aşkını ilan edecektir. Artık daha fazla içinde tutamayacak ve başına gelecek her şeye razı olacaktır. Bu yüzden de bütün işlerini bittikten sonra gitmek yerine halifeyi beklemeye başlamış. Yavuz Sultan Selim Han akşam olup da otağına çekildiği vakit cariyeyi karşısında görmüş. Cariye de hemen ayağa kalkıp halifenin karşısın da temenna durup saygısını göstermiş.

Yavuz Sultan Selim Han da ''Buyurun sizi dinliyorum.'' deyip, cariyenin konuşması bekler. Cariye halifenin sesini duyar duymaz yüzü kıpkırmızı kesilir kalbi deli gibi çarpmaya, bedeni yaprak gibi titremeye başlar ama bunlara rağmen cesaretini toplayıp mahcup ve titrek bir ses ile '' Efendim... cariyeniz... size...'' deyip cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.

Git gide büyüyen kalbine sığamayan, o tertemiz aşkını halifeye söyleyemeden ruhunu teslim eden cariye karşısında koskoca cihan padişahı göz yaşlarını tutamaz ve inci tanelerini akıtır. Daha sonra da o yaşları silerek yanındakilere dönüp kalbinden kopup gelen şu sözleri söyler.

Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.''

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now