53- Misafir

11K 719 85
                                    


Gözümden akan birkaç damla yaşı sildiğim de hala nefes nefeseydim. Kalbim deli gibi atmaya devam ederken sadece dakikalar önce gördüğüm şeyin geçekliğini sorguluyordum. Birkaç saniyeyi geçmeyen o bakış benim hayal ürünüm değildi demi? Ben gerçekten o adamı görmüştüm. Şaşkınlık hala vücudum da kol gezerken onu görmek var olan özlemimi ortaya çıkartmıştı. Bu adamı o kadar çok özlemiştim ki, gönlümün ıssız çöllerinde onun hasreti ile kavrulurken onun siyahlarını tekrardan görmek vaha bulmuş gibi bir histi.

İçimde fırtınalar koparken ne yapacağımı bilmiyordum? Sadece düzensiz nefeslerim arasında yıllardır dudaklarımdan dökülmeyen o isim bir kor parçası gibi her yerimi yakarak dışarıya çıkmıştı.

''Ömer''

Uzun süredir kendime yasakladığım o kelimeyi saklı yerden çıkartmıştım. Sırf ismini telaffuz etmek bile beni heyecanlandırmıştı. Kendime sakin olmak için zaman tanımaya çalışıyordum.

''Zeynep benim haberim olmadan maratonlara mı hazırlanıyorsun sen?''

Elif'in koşmaktan nefes nefese kalmış hali ile yanıma geldiğin de gözlerini dikmiş bana bakıyordu.

''Sen ağladın mı?''

Şaşkınca sorduğu soru karşısında bir an yüzümü saklamak istesem de zaten yeterince gördüğü için bundan vazgeçmiştim. Benden cevap alamadığı için şaşkınlığı kendini telaşa bırakmıştı.

''Zeynep, ne oldu? Biri bir şey mi dedi yoksa?"

Telaşla bana bakarken ben ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Zeynep bir şey söylesene, endişeleniyorum."

Onu daha fazla telaşlandırmamak için boğazımı temizleyip konuşmaya başladım.

''Sakin ol biraz, öyle düşündüğün gibi bir şey yok. Ben sadece...''

Ben sadece iki yıl önce aşık olduğum ve unutamadığım adamı tekrardan gördüm. Cümlemi içimden böyle tamamlarken ona şimdilik bunu söylemeyecektim. Çünkü Ömer'den hiç bahsetmemiştim ve böyle bir anda da bahsedebileceğimi sanmıyordum. Fakat bir açıklama yapmazsam da beni rahat bırakmazdı.

''Elif ben bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama sadece yıllar sonra birini gördüm ve bu beni biraz fazla etkiledi.''

Bunun ardına hemen soru sormak için ağzını açmıştı ki onu elimle durdurup ''Lütfen daha fazla soru sorma. Şuanda bundan başka bir şey diyemem''

Düşündüğümün aksine ısrarcı olmak yerine söylediklerimle yetinmişti. Hatta bana biraz zaman tanıdıktan sonra sanki bu olay hiç yaşanmamış gibi davranmaya başlamıştı. Zaten onun yanında daha fazla duramamış, veda edip ayrılmıştım.

Hızlı adımlarla eve gelip Selda ablaya yemek yemeyeceğimi, yatacağımı söyleyip direk odama çıktım. Yatak örtüsünü kaldırıp yatağın içine girdiğim de yol boyunca kalbimin de zihnimin de kısmış olduğum sesini tekrardan açmıştım. Bununla birlikte zihnimde cevaplanması gereken birkaç soru baş gösterirken kalbim hala o anı düşündüğünde yerinden çıkacak gibi atıyordu. Fakat o heyecanımı biraz daha geriye atıp ya da atmaya çalışıp zihnimdeki soruları ön plana çıkarttım.

Ömer neden İzmir'e gelmişti? Burada ne yapıyordu? O ana tekrar gidip yanında biri olup olmadığını düşünüyordum ama hiçbir şey hatırlamıyordum. Hatırladığım tek şey uzaktan bile olsa gördüğüm siyah gözleriydi. Burada bulunma nedeni ile ilgili doğru düzgün bir tahmin yürütememiştim.

Peki ya benim onu tanıdığım gibi o da beni tanımış mıydı? Hem en son gördüğünden beri epey bir değişmiştim. Hem de aradan iki yıl geçmişti ve bu süre zarfında beni tanıyamamış olması normal olurdu. Bunu bilmeme rağmen beni tanımış olmasını o kadar çok isterdim ki. Hatta beni bu halim ile gördüğünde ne düşündüğünü, ne hissettiğini bilmek, şaşırıp şaşırmadığının anlamak.... Ah ne diyorum ben. Kendi ağzımla söyledim işte aradan yıllar geçmişti. Ve hiçbir şey eskisi gibi değildi.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now