8- Kendilerini Suçlayan Suçsuz İnsanlar

12.2K 920 31
                                    


Sabah müthiş bir baş ağrısıyla araladım gözlerimi saate baktığım da 10.36 geçiyordu. Rahatsızca hareket ettiğim de kıyafetlerimle yattığımı geç olmadan fark ettim. Sakince yatağımdan kalkıp banyoya yöneldiğim de aynadaki kişi ben miyim diye merak etmedim değil hani. Saçlarımdaki her bir tel özgürlüğünü ilan etmiş gibi karışmıştı. Gözlerim dün ağlamamdan dolayı şişmiş ve makyajım aktığı içinde korku filmlerinden fırlamış gibiydim. Kendime daha fazla bakmaya tahammül edemediğimden bakışlarımı hızla çektim.

Kendimi ılık suyun altına attığım da uyuşan bedenim açılmaya başlamıştı. Damarlarım da gezinen su, sinir uçlarını uyarıp rahatlatıyordu beni. Beyaz şeftalili duş jelimle vücudumu yıkadığım da mis gibi bir koku sarmıştı etrafı. Duş almak gerçekten yaramış, dünden kalan yorgunluğu silmişti üstümden.

Duştan sonra mutfağa geçtiğim de canım hiçbir şey yemek istemiyordu ama yine de bitmeye yüz tutmuş kahvaltılıklardan çıkarıp dünden kalan ekmeğin ucundan biraz alarak kahvaltımı yaptık. Ardından bir ağrı kesici içip salona geçip koltuğa uzandım. Gözlerimi tavana dikip dünkü harabenin kalıntılarını yok etmeye çalıştım. Yaşanan her şeyi çıkmış oldukları sandıklara birer birer geri koydum. Yaptığım tüm bu şeylerin ağılığının altında kafamı dağıtmak amaçlı laptopumdan bir film açıp izledim ama yarısında kapatıp, yarım bıraktığım kitaplardan birini okumaya koyuldum. Fakat okuduğum şeylerden hiçbir şey anlamadığım için aynı sayfayı baştan başlayıp birçok kez tekrardan okudum ama sonuç aynıydı. İlk iki cümleden sonra sayfanın gerisini hatırlamıyordum. Bundan da çabuk vazgeçip kitabı bir köşeye atarken öyle boş boş oturmaya karar kıldım. Ve tüm gün boyunca hemen hemen hiçbir şey yapmayarak salonla odam arasında mekik dokuyup, kah oturup kah yatarak sıkıcı bir günü tamamladım.

***

Otobüsten inip adımlarımı Soylu makinesine çevirdiğim de hiç acele etmeden yavaş yavaş ilerliyordum. Bugün beni nasıl bir Aslı bekliyordu bilmiyordum. En son konuşmamızda az da olsa bir kapı aralamıştık ama şimdi durum nasıldı bilmiyordum. Sıkıntılı bir nefes bırakıp zile bastığımda Zehra teyze kapıyı açmış ve her zaman ki o sıcacık gülümsemesiyle karşılamıştı beni.

" Hoş geldin Zeynep."

" Hoş buldum Zehra hanım, yani teyze" dediğim de ikimizde bu söylediğime gülmüştük. Vestiyerden kırmızı renkli terliği giyip salona doğru birlikte yürürken bu evde olmam garip bir şekilde bana huzur veriyordu. Kendi soğuk ve yalnız evimi kısa bir sürede olsa burada unutuyordum. Burada o anne olan ev hissini tadıyor, kendi annemle olan güzel anılarımı hatırlıyordum. Bir de her an o adamı görme ihtimalinin verdiği heyecan doluyordu içime. Bu kapıdan her adım attığım da 'acaba bugün onu görebilir miyim?' sorusu bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu.

Merdivenlerin yanına geldiğimiz de Zehra teyze hemen bir şeyler ikram etmek için hazırda beklese de onu kibarca reddedip direk Aslı'nın yanına çıktım. Aslı'nın odasına geldiğim de yine her zaman ki gibi onu yatağında pijamalarıyla otururken bulmuştum. Ona gülümseyip "Merhaba Aslı" dediğim de konuşmamıştı ama başını belli belirsiz sallamıştı. Karşımda hala konuşmasa da en azından belli belirsiz de olsa bir tepki verdiği için mutluydum.

Pencerenin önünde duran tekli koltuklardan birine oturmak için ilerlerken gözüme bir seccade ve başörtü takılmıştı. Onları koltuğun üstünden alıp çalışma masasının sandalyesine koyduktan sonra koltuğa oturmuştum. Tüm bu süre zarfında Aslı gözlerini hiç kaçırmadan beni izlemişti. Ona dönüp "Karşıma oturmak ister misin?" diye diğer tekli koltuğu gösterdim. Tepkisizce bana baksa da yerinden kalkıp karşımdaki koltuğa oturmuştu.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now