6- Her Seçim Bir Vazgeçiştir

11.9K 886 24
                                    


Hayat, yapmamız gereken seçimlerle doluydu. Her an karşımıza birden çok yol çıkabilirdi. Her seçimin sonunda yeni bir yol ve her yolun sonunda yeni bir seçim. Her yeni seçim aslında bir vazgeçişti. Belki de her vazgeçiş bir seçimdi. Baktığın yere göre değiştirdi. Ve insanlar bazen seçtiklerinin bazen de vazgeçtiklerinin bedelini öderdi.

Hayatımızın ne kadar manalı olacağını yaptığımız tercihler belirliyordu. Veyahut tüm bu seçimlerin dışında bazen kontrolünüz dışında gelişen olaylar, tesadüfler, sizi bulunduğunuz yoldan alıp başka bir yola devam etmenizi istiyordu. Hatta bu durum öyle kusursuzca işlenen bir plan gibiydi ki bazen yolumuzun değiştiğinin farkında bile olmuyorduk. Bazen de bulunduğumuz bu yolda ne işimizin olduğuna anlam veremiyor, tüm bunları sorguluyor duruyorduk. Bizim elimizde olmadan gelişen bunca şeyin ortasında sessiz birer oyuncu gibi bekliyorduk.

Bende bir seçim yapmış ve bu işi kabul etmiştim. Ne kadar doğruydu, ne kadar yanlıştı emin olmadan seçmiştim. Ve bu seçimi yapmak için, yani bu yola girmemi sağlayan şey ise yine benim elimden olmadan gerçekleşen o tesadüfi karşılaşmalardı. O gün o parka gitmeseydim veyahut orada bende diğer insanlar gibi sadece acıyan bakışlarla o kızı izleseydim iş teklifi almayacaktım. Belki de şimdi İzmir yolunda bile olabilirdim. Gerçekten de hayatımızı seçimler belirliyordu. Daha doğrusu bizim elimizde olmadan gerçekleşen olaylar ve bizim seçimlerimiz belirliyordu.

Ve yaptığım bu yeni seçime göre o genç kıza yardım etmek gerekiyordu. Şuanda içine düştüğü o karanlıktan o kızı kurtarmalıydım. Bunu yapabilir miydim? Bunun için gücüm, bilgim var mıydı? Kendime ne kadar güveniyordum? Bu seçimim pişmanlığım mı olacaktı? Vazgeçtiğim o diğer yollar keşkem olmazdı umarım.

Mis gibi kokan çiçeklerin arasından yürüyüp zile bastığımda çok geçmeden Zehra Hanım açmıştı kapıyı.

"Hoş geldin Zeynep"

"Hoş buldum Zehra Hanım."

İçeriye girip dün giydiğim kırmızı terliği ayağıma takmıştım.

"Zeynep ben böyle hanımlı beyli laflardan pek hoşlanmam. Eğer senin için de sorun olmazsa Zehra teyze desen bana olur mu?"

Bütün içtenliğiyle konuştuğunda gülümseyip olur demiştim.

Beraber salona geçtiğimiz de ben her zaman ki gibi üçlü koltuğun sol ucuna ilişmiştim. İki hoşbeşten sonra Zehra teyze mutfağa geçmişti. Biraz sonra da elindeki tepsi ile dönmüştü.

Tepsiyi bana doğru uzattığında boğazımda oluşan düğümün geçmesi biraz uzun sürmüştü.

" Limonatayla kurabiye yapmıştım sever misin?"

"Severim... Çok severim."

Üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala unutamadığım o anının zihnime dolmasına izin vermeden limonatayla kurabiye tabağını almıştım. İçinde bulunduğum şu durumdan hemen sıyrılmaya çalışıp kurabiyeden bir ısırık alıp limonatanın da büyük bir kısmını içtim. Tıpkı annemin yaptıklarına benzemişti. Belki de ona da anne eli dediğinden böyle olmuştu. İçimde kabarmaya başlayan duyguları zorlukla zapt edip beş on dakika kadar Zehra teyzeyle sohbet ettim.

"Aslı odasında mı?"

"Odasında. Zaten çok fazla çıkmıyor oradan. Bazen bizim zorlamamızla aşağıya iniyor ama onda da ruh gibi. Var mı, yok mu anlaşılmıyor bile."

Konuşmasına çöken hüzün ile onu dinlerken içimde bir yer acımıştı. Ben ölen annem için üzülürken o yaşayan ama ölü gibi olan kızı için üzülüyordu. Bir annenin hüznü çökmüştü her bir yana. Keşke anneler hiç üzülmeseydi.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now