Bölüm 22 - Ufak Mektuplar

10.8K 97 8
                                    

Medya : MERT


Ayşen

Bugün tam 3 hafta oldu. Yine mutsuz, yalnız ve umutsuz hissederek gözlerimi açtım benim için başlamamış olan güne. Tek bir mesajıma cevap vermedi, sayısız aramalarımı söylemiyorum bile. Ben bunu hak edecek ne yapmıştım ki? Biraz ağır değil miydi bu ceza? Tamam, patavatsızlık edip ağzımdan birşey kaçırdım, ama bunu esprili bir şekilde söylediğimi anlamış olmalıydı. Hadi anlamadı, üç hafta gözlerimden akan yaşın durmamasına değer miydi? 

Artık aramayacaktım tükenmiştim, yorulmuştum. Ne yediğim yemek, ne içtiğim su. Aklım fikrim ondayken hiçbirşeyden tat alamıyor, ot gibi yaşıyordum. Ben kendimi severdim, şimdi aynaya bakmaya bile tahammülüm yok. 

Şaka olmalıydı bu yaşadıklarımız... Onun hasretiyle o kadar uzun süre yanıp tutuştum ki, daha bir günü bile bitiremeden mahvolduk. Biz o kadar çok gelecek hayali kurduk, birbirimizi benimsedik ki nasıl olacaktı böyle? Sonumuz çok mu yakındı? Nasıl yola devam edecektik? Aklımdaki soruların cevabını bulamadıkça bunalıyorum. Biliyorum, artık aramaya da mesaj atmaya da mecalim ve isteğim yok. Ama son kozumu oynamazsam da pişman olacağım. 

Üç ay boyunca onun için hazırladığım mektupları bir paket yaptım ve kargoya verdim. Yurdunun adresini de yazdım ve gönderdim. Nasılsa yurduna gitsem karşıma çıkmayacaktı, evet böylesi daha iyiydi. Belki bunları okursa bana en azından bir nokta bile olsa mesaj gönderirdi. O nokta bile benim için o kadar önemli ki şu durumda. 

Mert

Tolga ile kahvaltıya indik ve ben yaklaşık 2 hafta önce yine çok büyük bir hata yaptım. Halimi gören Tolga'ya neler olduğunu anlattım. Hayır yani neden anlattım ki? Hata olduğunu bile bile yaptım ve şu dakika da bile tabağındaki omletiyle beraber benim başımın etini yemekle meşguldu.

"Gerizekalısın oğlum sen, bu kadar büyütülecek ne var anlamıyorum ki? Madem bu kadar seviyor diyorsun,  o kız ne hale gelmiştir düşündün mü hiç?"

"Beni bu hale getiren bırak da sürünsün!"

Bunlar benim kuracağım cümleler değildi. Neden bu kadar öfkeliydim? Sevgimden mi? Çünkü hayatım boyunca yapmaz dediğim insanların neler yaptığına şahit olmuştum. Artık alışık olmam gerekmez miydi? 

Bu arada hadememiz Mehmet abi bir paket getirdi. 

"Mert senin soyadın ne?"

"Abi napcaksın soyadımı?"

"Oğlum ilk üç tanesini tutturamadım kargo gelmiş malum yurtta beş tane Mert var. Yok altı tane, amma Mert varmış bizim yurttada haa . (saçma sapan bir kahkaha)"

Neyse, sonunda kargonun bana gelmiş olduğunu anladık, Üzerinde puldan başka birşey yoktu, sadece yanında bir de papatya vardı. Ayşen'den geldiğini anladım o anda. En sevdiği çiçekti...

"Açsana lan bakalım ne var içinde?"

"Sanane Tolga? Yemeğini ye asabımı bozma!"

Ben odama çıkarken o arkamdan söyleniyordu. Kapıyı kapattım ve kilitledim. Paketi yatağımın üstüne koydum, içimden deli gibi açmak geliyordu acaba ne göndermişti ? Bir yandan da lanet olasıca kinim dur diyordu. Sanane ki? Açma, at çöpe!

Sonunda heyecanım galip geldi, hem nasılsa ilgimi çekmeyen birşeyse tavrıma devam edebilirdim. Evet, kinimi bir anlığına da olsa böyle mağlup etmiştim. 

Belki onlarca renkte ufak zarflar, küçük çikolatalar ve o zarfların içinde yüzlerce not buldum. Başladım okumaya...

11 Temmuz

Üniversite (+18)Where stories live. Discover now