Bölüm 29 - Onu Ben Yok Ettim..

10K 81 31
                                    

Merhabalar, yeni bölüm ile karşınızdayım. Yazım hatalarından dolayı şimdiden özür diliyorum. İyi okumalar, düşüncelerinizi paylaşmaktan çekinmeyin :)

Ortamda resmen buz gibi bir hava esiyordu, en azından ben ve Ayşen için. Tolga'nın ise ne olduğundan haberi yokmuş gibi görünüyordu. Ama şöyle de bir durum vardı, Aybüke hiç ama hiç şaşırmışa benzemiyordu. 

"Mert, kalk gidelim." dedi Ayşen. 

"Bir dakika canım, ne demek oluyor şimdi bu?" Tolga'ya ve Aybüke'ye sorgularcasına bakıyordum. 

"Noldu ki? Ben hiç birşey anlamıyorum şuanda." dedi Tolga. 

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" bu sefer sorumun hedefi belliydi. Artık direk Aybüke'ye bakıyordum. 

"Siz tanışıyor musunuz ?" diye sordu Tolga.

"Tanışmak da ne kelime. Zamanında Mert beyin aşna fişnası, işi pişirdiği mahluk bu." dedi Ayşen.

"Ne yani, şu andaki aşna fişna da sen oluyorsun sanırım." diye alaylı bir şekilde cevap verdi Aybüke.

Ayşen ve Aybüke biz araya girmeseydik eğer anında burun buruna geleceklerdi. Zor da olsa birbirlerine birşey yapmalarına engel olduk. Tolga hala ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. 

"Tolga biz gidiyoruz, anlaşılan senin hiçbir şeyden haberin yok akşam konuşuruz seninle." dedim ve gitmek için can atan Ayşen'le beraber ayrıldık oradan. 

Alışveriş merkezinden çok fazla uzaklaşmamıştık ki Ayşen saldırıya geçti.

"Senin tüm bu olup bitenlerden haberin olmadığını varsaymak istiyorum Mert!"

Sinirliydim, ama daha fazla da sinirlenebilirmişim gibi bir his vardı içimde ve bu da gerçekleşmek üzereydi. 

"Ne demek istiyorsun sen ya? Duymak istediklerin buysa söyleyeyim. Tolga'yla oyun yaptık. Seni daha fazla sinirlendirmek istedik, malum ben bir de eski aşna fişnamı özledim biraz galiba bu sebeple de görmüş olurum diye düşündüm. Sen buna mı getiriyorsun şimdi ha ? Sen bana ne zaman güveneceksin be kadın?! Mert'in aşna fişnası, işi pişirdiği kişi.. Öyle mi? Bu raddede misin bana karşı? Ne biçim konuşuyorsun sen?" Sanki bir güç vardı içimde, sonradan üzüleceğimi bilsem de o an ona bağırmak, kırmak ve suçlamak şuan en çok istediğim şeydi. 

"Ama anlamıyorsun, her yerde karşımıza çıkıyor Mert. Hayatımıza resmen kara kedi gibi girdi ve ben artık neye inanacağımı şaşırdım, öyle bir yere geldik ki sanırsın benden çok onu görüyormuşsun gibi oluyor artık ve benim takatim kalmadı anlıyor musun?" Şimdi gözleri yaşarmaya başlamıştı, ama söylediği her kelime canımı yakıyordu. 

"Takatin kalmadı öyle mi? Git o zaman Ayşen! Terket beni, yoruldun mu? Kapı orada! Sen bana güvenmedin belki ama ben sana güvenmiştim. Söylediğin sözlere güvenmiştim. İnanmıştım! Sıkma canını evet o belki bizimle aynı havayı soluyacak ama biz birbirimizin yanında oldukça her zorluğu aşarız dediğin zaman boşuna kendimi kandırmışım. Aptalım ben! Bu kadar çok seversen, bu kadar çok inanırsan olacağı bu Mert ne bekliyorsun ki... Sana hak veriyorum ben de senin yerinde olsam bunları yaşamak istemezdim ama ne yapayım ha ? Ne yapayım Ayşen?! Öldüreyim mi Aybüke'yi? Yok mu edeyim? Madem artık dayanamıyorsun kaldırayım ortadan. Yemin olsun sana yap de bir yolunu bulur yaparım, girerim günaha. Ama yeter artık ya yeter anlıyor musun? Senin bu sözlerin artık benim canımı acıtıyor yeter! Madem öyle git, çık hayatımdan mutlu ol beni görmezsen onu da görmezsin tamam mı? Bunu ben seçmedim..Bu hayatı ben seçmedim. Böyle olsun istemedim...." 

Sokağın ortasında bağırdım, boğazım yırtılana kadar bağırdım. Sanki karşımda düşmanım varmışcasına kalbinde kırılmadık tek bir yer kalmayana kadar bağırdım. Hem ağladım hem ağlattım ama içimde ne varsa kustum attım. Ve onu orada o halde bırakıp gittim. Arkama bile bakmadım. Onun şu anda ne halde olduğuyla gram ilgileniyorsam adam değilim. Çünkü o beni o kadar çok yaraladı ki umurumda değildi. Üzülecek mi ? Üzülsün! Ağlayacak mı? Gözlerinde yaş kalmasın! Yakaracak mı? Ağzına geleni söylesin! Yeter ki benden uzak olsun. Mümkünse hepsi, bütün insanlar..

İki hafta sonra..

"Abi Allah aşkına nolur anlat bak gerçekten seni böyle görmeye dayanamıyorum nolur ya İki haftadır yüzüme bakmıyorsun ben ne yaptım söyle de bileyim yataktan çıkmıyorsun sadece okul yemek yatak, kimseyle konuşmuyorsun yüzüme bakmıyorsun Allah aşkına de de bileyim ne yaptığımı?"

Tolga başımın etini yiyordu, ama ona anlatmak zorundaydım artık, hakkıydı ne olduğunu bilmesi gerekiyordu. Son bir nefesle doğruldum bulabildiğim içimdeki son canla konuşmaya başladım.

"Tolga, soru sormadan dinle şimdi. Çok kötüyüm ve bundan sonra olabilecek herhangi bir şey beni iyi yapmayacak. Şimdi.. O gün getirdiğin ve bize tanıştırdığın kişi sandığın kişi değil. O benim eski kız arkadaşım Aybüke. Amacını sen de az çok anlamışsındır. Malesef burda seni kullanmış, nereden oldu nasıl oldu da sana ulaştı bilmiyorum face'tendi sanırım ama bir şekilde bulmuş ulaşmış. Kendince bir plan yapmış ve başarılı da oldu. Bunlar zamanında Ayşen ile takışmışlardı ve şimdi de hayatımızı mahvetti. Daha doğrusu benim hayatımı. En azından şimdi Ayşen mutludur. Aybüke bir daha karşısına çıkmaz."

"Hassiktir ya.." 

"Sözümü kesme, her neyse olan bu işte. Çıkışta da Ayşen'e bağırdım çağırdım ve bir nevi yol verdim. Aslında senin hiçbir günahın yok, burda bir maşa varsa o da sensin. Haberin olsaydı böyle birşey yapmayacağını biliyorum."

"Ah be abi, yapar mıyım tabi.. Ah be abiii, anlatıyorsun ediyorsun iyi güzel ama o kızın halini hiç düşündün mü? İki hafta geçti hiç görüşmedin mi Ayşen'le?" diye sordu

"Hayır, ve görüşmeyi de düşünmüyorum, bana güvenmeyen insanlarla işim olmaz artık, aşkından ölsem de hayatımda yerleri yok. Tolga alınma üstüne ama gerçekten istemiyorum artık insanları, gerçekten bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Ne üniversiteymiş arkadaş, bittim da artık bittim yani." dedim.

"O zaman şunu da söyleyip seni rahat bırakacağım. Sen Ayşen'le görüşmüyorsun peki tamam, ve kendince bir sonuç çıkartmışsın ama şunu bil, kız mahvolmuş ve düşündüğün gibi mutlu da değil. Bir iki gündür okulda benim yanıma geliyor. Dün de ders çıkışında onu bizim kantinin önündeki bankta gördüm. Gidip yanına konuştum biraz. Abi kız gerçekten çok pişman. Bi dinlesen ya yengeyi. Belki söyleyecekleri vardır?"

"Dinleyecek bir şey yok be Tolga. Ben zamanında çok dinledim onu. Şimdi ise o sözlerin ceremesini çekiyorum. Artık konuşmaya değmez. Müsadenle ben yatacağım. Böyle bir durumda kalmanı istemezdim."

"Benlik bir sıkıntı yok abi, ama sizin adınıza üzgünüm. Biraz da ben neden oldum diye pay çıkartıyorum ama.. Elimden bir şey gelmiyor."

"Saçma salak konuşup canımı daha fazla sıkma, hadi iyi geceler.."

"Peki abi, iyi geceler." 


Ayşen

Ben dünyadaki en aptal insanım. Evet, yapabilirim sandım ama yanıldım. Hayatımda bu kadar yanıldığımı hatırlamıyorum. Kendime güvenmiştim, çünkü çok sevmiştim ama yapamadım. Ve onun kazanmasına izin verdim. O suratsız yılanın hayatımı, hayatımızı mahvetmesine izin verdim. Aslında düşününce o sadece bir araçtı. Hayatımızı ben mahvettim. Bir hafta kendime gelemedim, ağlamaktan hasta oldum hastanelere düştüm. Her gece acile gitmek bir rutin haline gelmişti. Artık Mert yoktu, sevdiğim adam yoktu. Ama bazen öyle utanıyorum ki, yaptıklarımdan öyle tiksiniyorum ki ona sevdiğim adam dediğim zaman kendimden iğreniyorum. Hak etmedim, sözlerimi tutamadım, kendimi düşündüm, bencildim ve onu kaybettim. İnsan sevdiğine böyle yapar mı? Yarı yolda bırakır mı? Zor zamanında terk eder mi? Ben yaptım. O gün onu söylediklerim yüzünden bitirdim. 

Aynalara bakamıyorum artık, kendimi görmek istemiyorum. Hatta nefes almak bile istemiyorum, yaşamanın ne anlamı kaldı? Yemiyorum, içmiyorum sürekli başım yastığımda ağlıyorum. Mert'in söylediği her söz, her kelime kafamda durmadan tekrarlanıyor. Sesi kulağımdan gitmiyor. Ona ulaşmaya çalıştım, aradım, mesaj attım karşılık alamadım. Okulda fakültesine gittim, kaldığı yere gittim ama ne zaman karşıma çıksa ben orada yokmuşum gibi yoluna devam etti. Yüzüme baktığı ufacık anda, sanki hayatında gördüğü en kötü şey benmişim gibi baktı bana. Ben öldüğümü zannediyordum ya, her seferinde tekrar tekrar öldürdü beni. Sevdiğim adam yoktu artık. 

Onu ben yok ettim...



Üniversite (+18)Where stories live. Discover now