03

1.5K 180 24
                                    


Her sabah provaya gelen ilk kişi olmaya alışmıştım. O yüzden bu sabah da yadırgamayarak kendimce benim olarak benimsediğim köşeye geçip oturdum. Kulaklığım takılı müzik dinlerken çalışmaya da başlamıştım. Çalışmama arada bir mimiklerim bazen de ellerimle yaptığım tamamlayıcı hareketler eşlik ediyorken biri omzuma dokundu. Sıçrayarak kafamı kaldırdım.

Chanyeol'du.

İç çekerek kulaklığımı çıkarttım. Bugün de korkmuştum ama dün ki kadar korktuğumu söyleyemezdim. Başımı iki yana doğru yavaşça sallarken Chanyeol ellerini iki yana doğru açtı.

"Sessizce oturduğumda da korkuyorsun, haber verdiğimde de korkuyorsun. Belki de bu kadar korkak olmamalısın."

Pek de sevimli olmayan bir yüz ifademle konuştum. "Ben korkak falan değilim, tamam mı? Sadece çok odaklandığım için boş bulundum."

Chanyeol'un dudaklarına benimle dalga geçtiğini gösteren bir gülümseme yerleştiğinde onun gülümsemesinde bir sorun olmadığını ve gülümsemenin ona yakıştığını söylediğim için dilime acı biber sürmek istiyordum. Benden çokta uzak olmayan bir mesafede yere çöküp benim yaptığım gibi bağdaş kurdu.

"Her gün boş bulunuyorsun galiba? Bu duruma alışsam iyi olacak gibi sen de alışsan iyi olur. Çünkü her gün aynı bu saatte burada olacağım."

Söyleyeceklerini söyleyip yanına koyduğu çantasından çalışmak için olsa gerek kağıtlarını çıkarttı ve kafasını kaldırıp son bir kısa bir bakışı bana atıp onlara döndü. Arkamdaki aynaya yaslanıp fısıldadım.

"Uyuz!"

Duymamıştı. Belki de duymuştu fakat bir daha dönüp bakmamıştı. Duymuştu veya duymamıştı ama söylediğim tek kelime az da olsa beni rahatlatmıştı. Telefonumu elime alıp saate baktım.

09.03'ü gösteriyordu.

Demek ki Park Chanyeol saat tam 09.00'u gösterirken buraya geliyordu. Çünkü toplasak konuşmamız ya da atışmamız desem daha doğru olur üç dakika kadar sürmüştü. Telefonumun alarm kısmına girip yarın ve diğer günler için alarmı 08.59'a kurdum.

Artık beni korkutmasına izin vermeyecektim.

///

Ertesi sabah alarmın 08.59 da çaldığında kapatıp kafamı kaldırmamla Park Chanyeol'un uzun boyuyla içeri girmesi bir olmuştu. Göz göze geldiğimiz de beni bugün korkutmayacağı için mutlu gibi görünüyordu. Geçen birkaç günde bu sahneyi aksatmadan her sabah tekrarladık ikimizde duruma alışmıştık. Chanyeol ve diğerleri geldiğinde ise hızla çalışmalarımıza başlıyor oyun sırasında Chanyeol'la oldukça yakın oluyorduk. Sabahları birbirimize karşı olan itici tarafımız yok oluyordu.

Tamam itiraf etmeliydim itici olan benden başka kimse değildi. Chanyeol'un tek suçu sabahları bana gülümseyerek içeri girmesiydi.

Bir başka sabah alarm çaldığında ve ben alarmı kapattığımda Chanyeol gelmemişti. Gelme saatiydi ama kapıda uzun bir beden göremiyordum. Otobüsle geldiğini laf arasında duymuştum. Belki de otobüsünü kaçırmıştı? On dakikayı bu ihtimale verip işime döndüm ve tam on dakika sonra gelmiş mi diye bir kez daha kafamı kaldırdım. Ama yine görünürde kimse yoktu. Bu sefer uyuya kalmış olma ihtimalini düşünmeye başladım. Aradan geçen 45 dakika bu ihtimali de içimde yavaş yavaş söndürürken ayağa kalktım ve sokağa bakan pencereye ilerledim.

Üzerime giydiğim pantolonun arka ceplerine ellerimi geçirip şişirdiğim sağ yanağımla sokağın boş olan hem sağına hem de soluna baktım. Sol taraftan gelmesi gerektiğini biliyordum. Ben sağ taraf gideceğimi söylediğim de o sol tarafa doğru gideceğini söylemişti. Yine de emin olmak istemiştim. Çünkü gelmediği için endişeleniyordum. Başına kötü bir şey gelmiş olabilir miydi? Kendime kötü şeyler düşündüğüm için kızacakken gelen ayak sesleriyle hızla arkama döndüm. Ben Chanyeol'u beklerken çoktan Wufan gelmişti. Bu kadar gecikmiş olması iyice endişelendiriyordu.

TEATROWhere stories live. Discover now