26

1K 143 19
                                    

Y/N: Selamss~ Ben geldim hem de en erkeninden! Yani bence erken shdjjdkdk diğer bölüm yorum yapmanız diğer bölümlerden fazla vote gelmesi filan çok mutlu etti hemen bölümü yazdım. Yetmedi diğer bölümü bile hazır ettim. Gelen tepkilere göre onu da erkenden yayımlamaya çalışırım. İyi okumalar🧡
———

Bana gökyüzüm, demişti. Gökyüzü kara bulutlarla kaplanmış yağanak yağışla ağlıyordu. En parlak yıldızımsın, demiştim ona. Kara bulutlardan yıldızlar gözükmez olmuştu. O kadar çok ıslanmıştım ki evime girer girmez koltuğun üstündeki örtüyü üstüme çekmiş yere koltuğun dibine çöküp kalmıştım. Ne üstümü değiştirecek gücüm vardı ne de kalkıp koltuğa oturacak halim. Sırtımı koltuğa yasladığım sırada Chibi gelip kucağıma çıktı. O kucağıma çıktığında daha fazla dayanamamış ve ağlamaya başlamıştım.

Huzursuzluğu hissedip bana sürtünürken daha çok ağlıyordum. "Kızım," dedim cılız sesimle. "Kendimi kandırılmış ve berbat hissediyorum."

Saatlerce kıpırdamadan sessiz sessiz ıslak kıyafetlerimle ağlamıştım. Defalarca telefonum çalmıştı. İlk çaldığında kim olduğunu gördükten sonra diğerlerine bakma gereği bile duymamıştım. Sesini kısmıştım ama Chanyeol aramaya devam ederken yakınlarda titrediğini duyabiliyordum.

Açmayacaktım. Onunla konuşmak istemediğimi söylemiştim. O ise aramaktan vazgeçmedi. Oturduğum yerde uyuyakalmıştım. Beni uyandıran ise vücudumu saran titreme hissi olmuştu. Fena halde üşüyordum. Islak bir şekilde saatlerce kalkmak bana pahalıya patlayacaktı. Gözlerimi açtığımda önce öksürdüm sonra da hapşırdım.

Gözlerim duvar saatini bulduğunda pilinin bitmiş ve durmuş olduğunu hatırlayarak telefonuma uzandım. En sonuncusu beş dakika önce olan yığınla cevapsız çağrı vardı. Hepsi Chanyeol'dandı. Saat ise epey geç olmuştu. Saat ve bildirimlerin arkasında Chanyeol ile Chibi'nin kilit ekranımdaki fotoğrafını görüp yeniden ağlamaya başlamadan önce telefonu bırakmış ve hızla banyoya yönelmiştim. Sıcak bir duş almış sonra da sıkıca giyinmiştim. Birkaç günlük eşyayı çantama koyup Chibi'yi de hazırladım. Sonra Kris'i aradım.

"Selam," dedim sesim hasta olduğumu resmen ilan etmişti ve öksürmüştüm. "Nasılsın?"

"Ben iyiyim de, senin sesin berbat geliyor. Hasta mısın?"

"Evet, kötü durumdayım."

"Gelmemi ister misin? Ben beceremem ama Tao'dan çorba yapmasını isteyerek getirebilirim."

Acıyan boğazımı temizleyerek konuşabildim.

"Gerek yok Kris. Teşekkür ederim, ben sadece biraz izin isteyecektim. Annemin yanına gidip biraz kalırsam o beni iyileştirecektir."

"Tabi ki, istediğin kadar kalabilirsin orada. Zaten yeni rolün çok büyük değil. Döndüğünde halledersin."

"Teşekkür ederim."

"Kendine dikkat et. Bir şey lazım olursa ara beni."

"Ararım, görüşürüz."

Telefonu ona olanları anlatmadan kapatmıştım. Olanı kimseye söyleyecek gücüm yoktu. Yakında anlarlardı zaten. Ne diyebilirdim ki hem? Sevdiğim adam evli, bir de çocuğu var ama beni ve karısını kandırarak aynı zamanda iki kişiyle beraber. Uygun muydu bu açıklama?

Cevap olarak hiçbir şey bilmediğimi düşündüm. Hatta düşünemiyor oluşumu bile düşündüm. Ailemin evinin ne kadar uzak olduğunu umursamadan bir taksi çağırdım. Bu halimle otobüslerle uğraşamazdım. Taksi ne kadar tutarsa tutsun parasını vermeye hazırdım.

TEATROHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin