15. Bölüm

4.2K 333 113
                                    

Keyifli Okumalar...

🌼Hifa'dan🌼

Sabah erkenden uçağa binmiştik. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama kimsenin olmayacak olması beni fazlasıyla rahatlatıyordu. Uçuşu Meriç'le birlikte film izleyerek, sohbet ederek ve müzik dinleyerek geçirmiştik. Hava karardığında uyku bastırmıştı ve sürekli esneyip duruyordum. Gözümden yaş gelmeye başlamıştı.

" Uyuman gerekiyor, başını omzuma koy." Bu anı bekliyormuş gibi başımı omzuna koyar koymaz gözlerimi kapadım.

🌼 🌼🌼

Hayranlıkla geldiğimiz yere bakıyordum. Yatağın tam karşısı tamamen cam, uçurumun olduğu ağaçlıklara bakıyordu. Her gün böyle bir manzarayla uyanmak ne kadar da harika olurdu. Dışarıdan gelen çeşitli kuş sesleri de ortamın havasını derinleştiriyordu. Yatak odasından çıkıp balkona çıktım. Temiz havayı içime çekip, başımı gökyüzüne doğru çevirdim. Bir hafta yerine sonsuza kadar burada yaşayabilirdim. Etraf öyle ıssız görünüyordu ki, çıkan tek sesin doğa sesi olması içimin huzurla dolmasına sebep oluyordu. Ses kirliliği yoktu, ışık kirliliği yoktu, doğaya zarar veren hiçbir şey yoktu burada. Meriç de yanıma gelmiş, tıpkı benim gibi elleriyle trabzana yaslanmıştı. Gözlerimi ona doğru çevirdim.

" Burası o kadar huzurlu ki." Gözleri gözlerimde takılı kalırken gülümsedi.

" Burada bir hafta boyunca baş başayız. İstediğimiz her şeyi yapabiliriz, hiç kimse bizi rahatsız edemez. Hiçbir şeyden korkmak zorunda değiliz." Başımı salladım ve bakışlarımı etrafta gezdirdim.

" Hadi kahvaltı yapalım artık, ben çok acıktım." Aslında uçaktan indiğimizde - ne kadar uyumuş olsam da- kendimi çok yorgun hissediyordum. Sonra geldiğimiz yeri görünce bir anda canlandım ve içim açıldı.

Meriç'le birlikte dışarıya çıktık, bahçede bizim için hazırlanmış bir kahvaltı masası duruyordu. Bunu görünce o kadar sevinmiştim ki, en azından bugünlük kahvaltıyı başka birisi hazırlamıştı. Benimde karnım çok acıkmıştı ve kahvaltı hazırlamak yerine hazır olan bir kahvaltıya oturmaya tercih ederdim şuan da. Gülmekten kendimi alamamış ve ellerimi de birbirine sürterek sofraya oturmuştum. Sofrada kuymak, sucuklu yumurta, çeşitli peynirler, bal ve kızarmış ekmek... Aç olduğum için hepsini yiyebilecekmiş gibi hissetmiştim. Özellikle açık havada olduğumuz için yavaş yavaş ve daha çok yiyecektim hiç şüphesiz. Meriç çaylarımızı dökerken ben çatalımı kuymağıma batırmıştım bile.

Kahvaltıdaki çoğu şeyi silip süpürdükten sonra karnımı gereksiz yere fazlasıyla doldurduğum için pişman olmuştum. Her şey çok güzeldi, bundan azıcık bile şüphe edemem. Lakin gereksiz yere yediğim çok fazla şey vardı. Uzun süre oturduğum yerde nefesler aldım, çok yediğimden şikayet etmemeye çalışıyordum. Meriç en son beni uyarmıştı, kendisi de benden daha fazla yemiş olmasına rağmen gayet iyi durumdaydı. Meriç'e bakarken dudaklarımı büzüp karnımı tuttum. Sana söylemiştim bakışı atıyordu. Kendimi tutamayıp kahkaha atmıştım.

" Bir daha ki sefere seni dinleyeceğim." Yüzümü buruşturup ayağa kalktım. Meriç'le birlikte sofraya toplayıp tekrar dışarıya çıktık.

" Hadi sabah sporu yapalım." Meriç dediğim şeyle garip garip bana bakmaya başlamıştı.

" Biraz dinlendikten sonra bisikletle doğa gezisine çıkacağız Hifa hanım. Onu sabah sporu olarak sayın lütfen, şuan çok yorgunum ve bu geziden önce dinlemem gerekiyor." Kaşlarımı çattım.

" Ya Meriç lütfen, bisiklet ayrı bir şey spor ayrı. Hem açılırız, bu havada yapılacak en güzel şey spor. " Ellerimi birbirine çırparken Meriç gözlerini devirmekle meşguldü.

HÜZNÜN SESİWhere stories live. Discover now