26. Bölüm

2.9K 268 144
                                    

Keyifli Okumalar...

🌼 Hifa'dan 🌼

6 ay sonra...

Yaklaşık altı aydır doğru düzgün Meriç'le birbirimizi görmemiştik. Eve çok geç geliyordu ve sabahta erkenden gidiyordu. Bu sürede sürekli yaşananları düşünüp durmuştum. Aramızda olanları henüz kimse duymamıştı, kendi kendimle konuşup durmuştum. Bu altı ayın ne zaman geçtiğini bile anlamamıştım. Resim çiziyor, ev temizliyor, kitap okumaya çalışıyordum. Gözümde halkalar oluşmuştu, cildim bozulmaya başlamıştı. Aynada kendime bakmayı bırakmıştım, kaldırabileceğimi sanmıyordum. Koskoca evde, bir ruhla yaşıyormuş gibi hissediyordum. Oturup uzun uzun ağladığım çok fazla zaman geçmişti. Hiç kimseye bir şey anlatmadan hayatımın normal sürdüğünü yansıtmakta çok ayrı bir çabaydı. Delirmek üzereydim ve çok uzun süredir toparlanmaya çalışıyordum. Sandığımdan da uzun sürmüştü. Ne zaman kendime gelmenin zamanı olduğunu düşünsem, daha da berbat bir halde buluyordum kendimi. Üstelik Hasan beyle de yüzleşmemiştim. O da bana karşı hiçbir teşebbüste bulunmamıştı. Meriç'ten sonra yapacağım ilk şey de kesinlikle bu olacaktı. Sanki tüm dünya toparlanmam için benimle birlikte durmuş gibi hissediyordum.

Bir türlü odaklanmayı beceremediğim kitabı bir kenarıya koydum. Artık bu düşüncelerle boğuşup zihnimi daha fazla oyalamayacaktım. Toparlanıp her şeyi çözmenin vakti geldi de geçiyordu. İhtiyacım olan tek şey bu gece Meriç'in karşısına çıkabilecek cesareti kazanmak ve onunla gururumu yenmekti. Derin bir nefes alıp yatağımdan çıktım. -Kitap okumak için bu aralar yatağımı tercih ediyordum.- Aynanın karşısına geçip kendime bir göz gezdirdim. Gözümden asla kaybolmayacak gibi görünen halkalara ve bozulmuş bir cilt haricinde gayet iyi görünüyordum.

Öncelikle güzel bir duş aldım, sırasıyla vücuduma ve saçlarıma bakım yapmayı da unutmamıştım. Banyodan sonra yüzümde maskeyle yemek yapmaya koyulmuştum. İnsanlar bu tarz sürprizler yapacağı zaman erkenden hazırlığa başlardı ama bu benim için geçerli değildi. Meriç eve geç geldiği için -ki cesaretime kavuştuğum zaman saat neredeyse dokuz olmuştu- ona göre hazırlanmam gerektiğini de biliyordum. Yemeğimi yarıda bırakıp maskemi yıkadım, diğer bakım ürünlerini sürüp yüzüme şeftali tonlarında makyaj yaptım. Saçlarımı da bukle bukle yaptıktan sonra, diz üstü siyah bir elbise giyindim. Bir yandan yemeğe bakıp, bir yandan da etrafı süslemem gerekmişti.

Her şey bittiğinde derin bir nefes verip etrafı kontrol ettim. Yemek sofram mükemmel bir şekilde donatılmış sayılmazdı, ama burada önemli olan şey yemek masası değildi. Masada ve etrafta yakılmış mumlar hazırdı. En önemlisi ben mükemmel görünüyordum. Kalbim yine yerinden çıkacakmış gibi atıyor olsa da sorun yoktu. Ne olursa olsun bunu yapacaktım, hayatımızı saçma bir ihtimalin eline bırakamazdım. Bunun için biraz uzun bir süre geçmiş olduğunun farkındaydım elbette. Yine de kalbimin kırıklarını toplamak kolay olmamıştı. Ettiği hiçbir lafı sindirebilmiş değildim. Ama bu altı ayda, affetmenin kalbime daha iyi geldiğini fark etmiştim. Meriç'in aksine çok daha iyi bir şekilde yaklaşacak ve kalbime iyi gelecek şeyi yapacaktım. Meriç'te söylediği her şeyi geri alacaktı, hepsinden pişman olduğunu söyleyecekti biliyordum. Onun için son bir şans veriyordum ve iyi kullanmasını umuyordum.

Duyduğum kapı sesiyle ayağa kalktım. Mum ışıkları etrafı pek iyi aydınlatamadığı için Meriç'in yüz ifadesini görememiştim. Ama kapıyı açtıktan sonra yavaşlamıştı. Şaşırdığından emindim, bu kadar zaman sonra bunu beklemiyordu hiç şüphesiz. Tam karşısında, mumların arasında duruyordum. Kapıyı kapattı ve bana doğru yaklaştı. Tıpkı benim makyajla sakladığım berbat halim gibi görünüyordu. Sanki ilk defa onu görüyormuş gibi karşısında nasıl duracağımı bilememiştim. Sürekli ellerimle oynuyordum ve yüzümde gerçek olmayan bir gülümseme vardı. Bunca aydan sonra onu böyle görmek bütün her şeyi bir anda kenarı bırakma isteği uyandırıyordu. Yutkundu.

HÜZNÜN SESİWhere stories live. Discover now