*Giriş*

92.2K 4.6K 276
                                    

Yeni hikayemi beğenmeniz dileğiyle...

Akmak için direnen göz yaşlarımı aileme belli etmemek için başımı diğer tarafa çevirdim. Ne kadar yutkunursam yutkunayım boğazımdaki bu koca yumru gitmiyordu. Şimdiden hasret göğsüme oturmuştu. Ailemden ayrılıp hiç bilmediğim bir memleketin küçük bir köyünde göreve gidecek olmak benden çok onları korkuttuğunu bildiğim için iki gündür içlerini rahatlamak adına gülümseyip duruyordum.

"Kızım eğer bir ihtiyacın olursa hemen ara olur mu?"

"Tamam, anne. Endişelenme artık."

"Yazmalarını da valizinin ön gözüne koydum." Elinde peçetesiyle gözlerinden akan yaşları silen anneanneme doğru gidip ona sıkıca sarıldım.

"Teşekkür ederim anneannem. Onları senin için kullanacağım." Anneannemden ayrılıp kapıya doğru yönelecektim ki bu sefer endişeli bir ses tonuyla konuşan babam durmama sebep oldu.

"Keşke benim beylik tabancayı yanına alsaydın kızım."

"Dedim ya babam gerek yok diye. Hem gittiğim köy askeri bir birlik tarafından korunuyormuş. Lütfen artık endişelenmeyin." Başka bir şey söylemeyip onlara içten bir şekilde gülümseyerek evden çıktım.

Valizimi sürükleyerek arabaya doğru ilerlemeye başladığımda içimde ne zamandır var olan o heyecanın arttığını hissettim. Gönüllü olarak gittiğim o küçük köyde kim bilir beni neler bekliyordu.

...

Gecenin ve korkunun sessizleştirdiği köyde kendi bot seslerimden başka bir ses duymuyordum. Adımlarımı sıklaştırıp elimdeki silahı daha sıkı kavradığımda bakışlarım biraz ilerideki sağlık ocağını buldu.  Bir hafta öncesine kadar burasının gece geç saatlere kadar ışığı yanardı. Ama bir hafta önce doktorun şehit olması üzerine hemşirenin de işi bırakıp gitmesi bu küçük sağlık ocağını karanlığa boğmuştu. Buradan adeta kaçarcasına giden hemşireye de hak veriyordu. Yavaş yavaş bu memleketin toprağında doğup büyümüş insanlar bile giderken gencecik bir kızın tek başına bu köyde tutunmaya çalışması üstün bir cesaret örneği olurdu. Gerçi dün haber gelmişti. Buraya atanan bir doktor ve gönüllü bir hemşire yarın sabahın erken saatlerinde burada olacakmış. Gözlerimi kapatıp serin dağ havasını içime çekmiştim ki ince bir kız çocuğunun sesiyle gözlerimi açtım.

"Asker abi, çay ister misin?" Gülümseyerek kızın elindeki beyaz kupayı aldıktan sonra kızın kıvırcık saçlarını hafifçe okşadım.

"Sağol güzellik. Bak bende de senin için ne var?" Yakasının cebinde taşıdığı çikolatayı çıkarıp küçük kıza verdiğinde kızın gözlerindeki sevince karşılık gülümsedi. "Al bakalım. Bu arada senin ismin ne?"

"Elif, benim ismim. Şu karşıdaki evde oturuyorum." Küçük kız bir eline çikolatayı almış diğer boşta kalan eliyle ilerideki tek katlı boyasız evi işaret ediyordu.

"Hadi bakalım, sen artık evine git." Küçük kız son kez daha bana bakıp evine doğru koşmaya başladığında bende elimdeki sıcak çaydan bir yudum aldım. Bu dağları güzelleştiren de bazen küçücük bir kız çocuğunun tebbessümüydü.

Fazlasıyla sakin olan bu gecede yavaş adımlarla etrafı kolaçan edip bir yandanda çayımı içerken koşarak yanıma doğru gelen Emreyle kaşlarım çatıldı. Kötü bir şey olmuştu.

"Komutanım. Buraya gelen doktorla hemşirenin içinde bulunduğu aracın önünü kesmişler."

"Bende bu gece buralar neden bu kadar sessiz diyordum."

Evet size kısacık bir giriş bölümüyle geldim. İnşallah beğenirsin. Yorumlarınızı bekliyorummm :))

Kendinize iyi bakın, Allaha emanet olun ^_^

Aşkın Kokusu:BARUTOnde histórias criam vida. Descubra agora