Bölüm(14)

56.3K 3.6K 475
                                    

Keyifli okumalar...

* Bu bölümü Beyzatrblog adlı okuyucuma ithaf ediyorum ^_^

*Sen de bilirsin ki, iki kurşunla; Bana kolay kolay gelmezdi ölüm.
İstedim ki sana 'kaatil' desinler: Bunun için öldüm.      (Arif Nihat Asya)

-Kürşad-

Dağda geçen üç günün ardından köye doğru ilerlerken aklımda hâlâ ceset torbasına koyup askeri aracın arkasına yerleştirdiğimiz Gülsüm vardı. Daha hiçbir şey görmeden, hiçbiri şey yaşayamadan gidişi mi yoksa kızın kendini kayalıklardan bırakmadan önce gözlerine yerleşen teslimiyet mi beni daha çok sarsmıştı bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa ne kadar onun içinde bulunduğu durumu düşünsem de benim hissettiğim tek şey öfke oluyordu. Teslimiyet, bizim kadınlara zorla yerleştirdiğimiz duygulardan birisi miydi yoksa?

Yorgun bir şekilde köyden içeri girdiğimde aklımda duş alıp sıcak bir çay içmek vardı. Ama nedense dağdan döndükten sonra her zaman olan bu isteklerimi bastırıp öne çıkmaya çalışan başka bir isteğin farkına vardım. Köye girer girmez etrafta dolanan bakışlarım aradığım hemşire kıyafetli küçük bedeni göremeyince kaşlarımı çatarak sert adımlarla ilerlemeye devam ettim.

"Hayırdır, komutanım? Bir sorun mu var çok keyifsiz duruyorsunuz?"

"Yok bir şey. Biz yokken köyde önemli bir şey oldu mu?"

"Olmadı komutanım ama doktor bey sizin gittiğiniz gün köye geldi."

"İzin alıp gitmemiş miydi?"

"Evet, komutanım. Sorduğumda yakının bir şeyi olmadığını aklının burada kaldığını söyledi."

"İyi." Hakan'ın yanından ayrılmak için bir adım atmıştım ki sesini duyunca sinirle derin bir nefes alıp Hakan'a döndüm. Biran önce duş alıp hemşireyi görmeye gidecektim ama Hakan'ın bugün çenesi açılmıştı.

"Bir şey daha var komutanım. Bilmek istersiniz diye düşündüm." Söylediği sözlerin üzerine imalı bakışları eklendiğinde çatılan kaşlarımla bir an önce konuşması için yüzüne bakmaya başladım.

"Oğlum konuşsana! Ne söyleyeceksin."

"Hemşire Hanım, dün köyden ayrıldı." İşittiğim sözler üzerine çatılan kaşlarım gevşerken üzerimdeki sinir bir anda şaşkınlığa dönü vermişti.

"Ne demek gitti? Doğru dürüst anlatsana."

"Anneannesi rahatsızlanmış galiba  hemşire hanım da izin alarak memleketine gitti, komutanım."

"Peki ne zaman dönecekmiş?"

"Bilmiyorum, komutanım da niye sordunuz?"

"Soramaz mıyım Hakan?! Sanane sen işine baksana." Ters bir ses tonuyla söylenmeme rağmen yüzündeki gülümsemeyle yanımdan ayrıldığında arkasından kaşlarımı çatarak baktım.

Bir elimi başıma götürüp ağrıyan başımı mesaj yaparken hemşirenin ne zaman döneceği aklıma takılmıştı. Daha sonra gidip doktora sorabilirdim ama ne diye gidip soracaktım ki? Çalan telefonumun melodisi düşüncelerime ara vermeme sebep olurken telefonun ekranındaki annem yazısını görünce kaşlarım bu sefer telaşla çatıldı. Sabahın sekizi bile olmamıştı annemin daha önce bu kadar erken aradığına hiç şahit olmamıştım.

Aşkın Kokusu:BARUTWhere stories live. Discover now