Bölüm (2)

82.5K 4.9K 421
                                    

Keyifli okumalar...

Soğuktan hissizleşmeye başlayan ellerimi ısıtma çabalarımı bırakıp kollarımı bedenimin etrafına doladım. Kaç saattir burada böyle sessizce oturduğumu bilmiyordum ama geçen her dakika bir ömür gibi gelmeye başlamıştı. Etrafımızda dolanıp duran adamların gözümüzün içine sokar gibi su içtiklerini gördükçe midem bulanıyordu. Evet, susamıştım. Hatta kuruyan dudaklarım soğuğun da etkisiyle çatlamaya başlamıştı. Ama susuzluktan öleceğimi bilsem bile bu adamlardan bir damla su istemezdim.

Buz gibi esen rüzgardan kendimi korumak için oturduğum kayanın yanına çökerek ayaklarımı kendime doğru çektim. Hareketsizlikten kasılmış bacaklarım bu küçücük hareketle ağrımaya ve karıncalanmaya başlamıştı. Bakışlarımı iki de bir yaptığım gibi doktora çevirdiğimde onun kayaya yaslanarak gözlerini kapatmış olduğunu gördüm. Bu adamın soğuk kanlılığına saygı duyduğumu kendime itiraf edebilirdim.

Bende şuan korkmuyordum. Dakikalar ya da saatler geçtikçe artık o başta ki korku yerine tam tersi bir sakinliğe bırakmıştı. Ama yine de doktor kadar rahat olamazdım. Vaktin geçmesi için aklıma gelen saçma sapan ne varsa düşünürken sessiz geceyi bölen silah sesleriyle korkuyla irkilerek oturduğum yerde iyice büzüldüm. Bağrışmalara karışan silah sesleri artarken buz gibi olan ellerimi kulaklarımın üstüne kapatırken anneannemin öğrettiği bütün sureleri tek tek söylemeye başladım. Korkmuyordum öyle mi? O zaman kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu?

"Meva." İsmimi işitmemle sıkıca yumduğum gözlerimi açarak yakınıma gelen doktora baktım. " Hepsinin dikkati başka yerde. Şimdi sen yavaşça bu kayalardan aşağıya doğru gideceksin tamam mı?"

"Siz? Sizi burada böylece bırakıp kaçacak mıyım? Üstelik ben daha iki adım atmadan beni fark ederler."

"Ben fark etmemelerini sağlayacağım. Kaçacağın o bölgede hiç adamları yok. Şimdi yavaşça ilerle."

"Hayır! Sizi burada bırakıp gitmiyorum."

"Ben senin baban yaşındayım. Şimdi kararları mı sorgulamayı kesip gideceksin. Hatırlarsan sana aptallıkla cesurluk arasında ince bir çizgi olduğunu söylemiştim. Aptalların tarafına geçme ve o çizgide yürümeye devam et." Sözlerini bitirdikten sonra eliyle aşağıya doğru inen yolu işaret etti.

"Teşekkür ederim." Başka bir şey söylemeden dikkat çekmemek için yavaş hareketlerde dizlerimin üstünde ilerleyerek aşağıya doğru ilerlemeye çalıştım.  Ay ışığının izin verdiği ölçüde seçebildiğim yerlere dikkatlice bakarak iniyordum. Kayaların sivri tarafının ellerimi kesmesine ve acılarıma aldırış etmeden gittikçe şiddetlenen silah sesleri arasında sessizliğimi koruyarak yürümeye devam ettim.

Eğer birazcık otokontrolüm olmasa ayağa kalkıp koşarak kaçma isteğimi bastıramazdım. Ama sakinliğimi koruyarak yavaşça ilerlemek zorundaydım. Bir süre sonra başımı çevirip arkaya baktığımda onların görüş açısından çıktığımı fark ettim. Sürünmeyi bırakıp rahatlamayla derin bir nefes aldığımda gözlerimden akan yaşları bir türlü durduramıyordum. Saatlerdir sıktığım bedenim biraz olsun gevşemişti.

Yanağımdaki yaşları sertçe silip ayağa kalkarak nereye gittiğimi bölümden koşmaya başladım. Bastığım yerlere doğru dürüst dikkat bile etmeden deli gibi koşuyordum. Beni durduran şey biraz ilerimde gördüğüm karartı kar ve güçlü bir ses olmuştu.

"Dur!" Bedenim sanki bu komutu bekliyormuş gibi anında dururken üzerime doğru çevrilen silahları görünce sertçe yutkundum. Aptal gibi kurtulduğumu sanarak sevinmiştim bir de. "Ellerini kaldır. Hemen!" Aynı ses yine sert bir ses tonuyla konuştuğunda yanımda duran ellerim sinirden yumruk halini aldı. Buna daha fazla dayanamıyordum.

Aşkın Kokusu:BARUTWhere stories live. Discover now