Bölüm(3)

81.9K 4.8K 1K
                                    

Keyifli okumalar...

*Acizleri, lâyık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar. (H.N.Atsız)

Zırhlı araçtan indiğimde şaşkınlıktan irileşmiş bakışlarım tahminimden daha küçük olan köyde dolaştı. Taştan tek katlı evler vardı. Evlerin çoğuna bakılırsa terk edilmiş durumdalardı. Zaten çevremizi saran köy halkı otuz beş kişi var yoktu. Biz zırhlı aracın içinde köye doğru gelirken yavaş yavaş doğup göğe yükselmiş güneş havanın keskin soğuğunu biraz olsun ısıtmak için çırpınmaya başlamıştı. Bakışlarımı annelerinin bacaklarına sarılmış meraklı bakışlarla beni inceleyen çocuklara kaydığında yüzümde utangaç bir tebessüm oluştu. Bütün köylünün inceleyici bakışları beni biraz huzursuz etmişti.

"Rahat ol. Hepsi yeni gelen hemşireyi merak ediyor." Kulağımın dibinde hissettiğim sesle bakışlarım yanımdaki üsteğmen çevrildi.

"Ben sadece ne tepki vermem konusunda kararsızım."

"Sadece kendini tanıt. Bak doktor çoktan kendini tanıtıp sağlık ocağına doğru ilerlemeye başladı." Sözlerinin üzerine başıyla işaret ettiği yere baktığımda doktorun bir asker ve bir kaç tane köyden kişilerle sağlık ocağına doğru ilerlediğini gördüm. Bakışlarımı tekrardan bana bakan insanlara çevrildiğimde kocaman gülümsedim.

"Merhaba, benim ismim Meva. Yeni hemşireyim." Oldukça beceriksiz bir şekilde kendimi tanıtmıştım ki ileride duran bir kaç kadın bana doğru gelemeyeceği başladı.

"Köyümüze hoşgeldiniz hemşire hanım. Buyrun size evinizi gösterelim. Biz siz gelmeden evi temizledik. "

"Çok teşekkür ederim. Neden zahmet ettiniz ben hallederdim."

"Ne zahmeti hemşire hanım. Biz zevkle yaptık. Buyrun gidelim. Bu arada benim adım Hatice." Hatice ablanın yanında ilerlemeye başlamıştım ki aklıma gelen şeyle durdum.

"Bir dakika beni bekler misin?"

"Tabi." Geri dönüp zırhlı aracın içinden eşyalarını alan üsteğmenin yanına doğru ilerledim. Aynı zamanda da ilerlerken üzerimdeki parkayı çıkarıyordum.

"Üsteğmenim." Seslenmem üzerine kahverengi gözleri anında yüzüme çevrildi. Kaşları çatılırken gözleri hafiften kısılmıştı.

" Bir sorun mu var hemşire hanım."

"Ben parka için teşekkür ederim." Elimdeki parkayı aldığında bakışları yüzümden ayrılmamıştı. "Bir de otobüste kalan eşyalarımı soracaktım."

"Bir saate size ulaşmış olurlar."

"Teşekkür ederim." Fısıltı halinde çıkan sesimle konuştuğumda dolan gözlerimi gizlemek için başımı önüme eğdim. Kulaklarımda yankılanan masum insanların çığlıklarına karışmış silah seslerini unutmam mümkün müydü?

"Bir şey mi oldu?"

"Otobüste ki insanları gözlerini bile kırpmadan öldürdüler. Aralarında hamile bir kadın da vardı." Titreyen sesimle konuştuğumda gözleri dolan gözlerimi buldu.

"Onlar için hamile, çocuk, yaşlı fark etmez. Ve hemşire hanım şimdi bunları düşünmeyin geceleri düşünmek için oldukça fırsatınız oluyor."

"Çığlıkları kulaklarımdan gitmiyor."

"Gitmeyecekte. Ama şimdi ağlayamazsınız. Ağlayacaksınız yalnız olduğunuz zamanlar ağlayın buradaki bütün insanların yeterince acısı var."

"Haklısınız üsteğmenin. Özür dilerim."

"Bu arada görevinizde başarılar." Uzattığı eline karşılık elimi uzattığım da büyük elinin içinde kaybolan elime bakakaldım. Bir kaç saniye sonra elini geri çekip araçtan eşyalarını alarak yürümeye başladı. Bense saf saf arkasından bakakalmıştım. Havada kalan elimi dudaklarımın üstüne götürdüğümde aldığım kokuyla kaşlarım çatıldı. Barut kokusu. Bu adam barut kokuyordu.

Aşkın Kokusu:BARUTWhere stories live. Discover now