Bölüm(21)

51.9K 3K 311
                                    


Keyifli Okumalar...

*Zamanı Tanrı yapar. İnsanlar hep ölmek üzere doğmuştur. (Orhun Yazıtları)

Araba köye giden yolda sessizce ilerlerken kimseden tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Burak ve Kürşad bütün dikkatlerini yola odaklamışlardı. Arka tarafta yan yana oturduğum doktor beyle Ebrar da sessizliğe gömülmüş durumdaydılar. Bakışlarımı Ebrar'ın üzerinde gezdirmeye devam ettiğim sırada telefonumun sesi arabanın içine çöken sessizliği bıçak gibi kesti. Telefonumu cebimden çıkarırken Kürşat'ın ve Ebrar'ın üzerime çevrilen bakışlarını fark ettim.

Elimdeki telefonun ekranına bakıp arayan kişiyi görünce gözlerim şaşkınlık ve endişeyle büyüdü. Sesli bir şekilde yutkunurken Ebrar hala çalmakta olan telefonu elimden hızla aldı. Arayan kişiye baktığında telefonu sessize alarak bana uzattı.

"Açma." Başka hiçbir şey söylemeyip başını diğer tarafa çevirdiğinde kaşlarımı çatıp elimi koluna koydum ve onu kendime doğru çevirdim.

"Açma mı?! Ebrar sen benden daha iyi tanıyorsun babanı ve bana buna rağmen telefonu açma mı diyorsun?"

"Evet. Çünkü onunla tekrardan tartışmak istemiyorum."

"Tartışma o zaman. Ona neden burada çalışmak istediğini sakince anlatırsan bence seni anlayacaktır."

"Allah aşkına sen benimle dalga mı geçiyorsun Meva?! Babamla kaç defa konuşmayı denedim ama o beni dikkate alma zahmetinde bile bulunmuyor. Onun hiçbir şeyi anlayacağı yok. Özellikle söz konusu benim isteklerim olunca." Ebrar'ın ses tonu yükseldiğinde git gide sinirlenmeye başladığını anladım. Saçlarının uçlarıyla sürekli oynayıp durması da sinirini kontrol etmeye çalıştığını gösteriyordu.

"Baban çok sinirlenecek. Kalkıp buraya bile gelebilir."

"Umrumda bile değil. Gelir eli boş döner."

"Cidden mi Ebrar? Bu konuşma bana bir yerlerden tanıdık geliyor. Sonunu bildiğim bir konuşmadan."

"Meva, bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum. Yorgunum ve üşüyorum."

"Olayın tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama sonuçta o senin baban. Arayıp konuşmalısın." Önde sessizce oturan Kürşat'ın konuşmaya dahil olmasıyla bakışlarım ona çevrildi. Oldukça düz bir surat ifadesiyle yola bakmaya devam ediyordu.

"Sen benim babamı hiç tanımıyorsun, enişte. Onunla konuşmak yerine dağ taşla konuşmak daha etkili olur."

"Böyle söylememelisin." Ebrar, Kürşat'ın sözüne karşılık verecekti ki telefonum tekrardan çalmaya başladı.

"Ebrar açıp konuşacağım yoksa sabaha kadar arayacak." Aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüğümde Ümit amcanın o sert ses tonu kulaklarıma doldu.

"Meva, nasılsın?"

"İyiyim Ümit amca sen nasılsın?"

"Tahmin edeceğin üzerine ben pek iyi değilim. Kızım senin yanına gelmiş."

"Evet. Artık o da burada gönüllü hemşirelik yapacakmış."

"Hayır, öyle bir şey yapmayacak. Benim iznim yok."

"Ümit amca ama bu Ebrar'ın isteği. Hem burada mesleğini yapmak istemesi sence de güzel bir şey değil mi?"

"Bak, Meva senin orada hemşirelik yapmana saygı duyuyorum ama benim kızım oralarda yapamaz. Dağın başında, tehlikeli yerlerde görev yapamaz o hem ben de böyle bir şeye izin veremem."

Aşkın Kokusu:BARUTWhere stories live. Discover now