Bölüm(9)

64.3K 3.5K 320
                                    

Keyifli okumalar...

* Tarih, insanları; insanlar da tarihi yarattığına göre ebediyete kadar devam edecek bir fâsid dairenin içinde kapalıyız demektir. (H.N. Atsız)

Mutfakta tezgaha yaslanıp Gökçe'nin içeridekilere kahve yapmasını izliyordum. Zaten nöbet tuttukları için timden sadece beş kişi gelmişti. Tufan, Mehmet, Burak, Emre, Hüseyin. Burak da diğerleri daha sonra izlesin diye en köşede oturmuş isteme törenini videoya alıyordu.

"Hâlâ heyecandan ellerim titriyor, Meva. Kürşad Üsteğmen bir sorun çıkarmaz dimi?"

"Bilmiyorum ama çıkarmaz diye umut ediyorum." Onu teselli etmek için çıkarmaz diye umut ediyorum desem de içimde bir ses bir şeyler yapacağını söylüyordu. Gökçe'nin üzerindeki elbisesinin onu ne kadar zarif gösterdiğinde baktıktan sonra bakışlarım kendi üzerime çevrildi. Siyah İspanyol paça bir kot ve gömlek. Evet, valizi açtığımda tek bir tane bile elbisemi yanıma almadığımı fark etmiştim. Buraya gelmek için o valizi hazırlarken elbiseye ihtiyacım olacağı hiç aklıma gelmemişti ki. Keşke çarşıdan bir tane güzel bir şey alsaydım diye yarım saat dövünüp en şık olduğunu düşündüğüm gömleğimi giyme kararı almıştım.

"Meva sen bu tepsideki kahveleri sunar mısın? Kürşad ve diğerlerine. Bende bu Kadir ve babasına sunayım. Zaten ellerim titriyor."

"Tamam canım sen sakin ol ben hallederim. Bu arada tuz katacak mısın?" Sorumla birlikte muzip bakışları gözlerimi bulup eliyle tuzluğu kavradı.

"Tabiki de tuzsuz damat kahvesi mi olurmuş."  Konuşması biter bitmez fincanın üstündeki tuzluğu ters çevirdi. Bir yığın tuzu kahvenin içine kattıktan sonra kahvenin telvelerine dikkat ederek kahveyi hafifçe karıştırdı.

"Kadire şuan acıdım. Bari büyük bardakta su koy." Bardaklara su koyduktan sonra başıyla gitmem için kapıyı işaret etti. Bende tuz dolu bardağa buruşan yüzümle son kez bakıp tepsiyi alarak mutfaktan çıktım. Gökçe de elindeki tepsiyle arkamdan geliyordu.

Bütün kahveleri dağıtıp yerime yani Üsteğmen yanına oturdum. Bakışlarımı elimdeki fincanımdan ayırıp Kadirin yüzüne diktim. Benimle birlikte herkesin bakışları da Kadire çevrilmişti. Kadirse gayet rahat bir yüz ifadesiyle fincanın kulpunu kavrayıp kahveden bir yudum aldı. Aldığı yudumla anında çatılan kaşlarıyla öksürmesi herkesin gülümsemesine sebep olmuştu.

"Ne oldu damat? Kahveyi mi beğenmedin yoksa?" Kürşadın sert bir ses tonuyla konuşması ondan kaçırıp durduğum bakışlarımın ona çevrilmesine neden olmuştu. Siyah takım elbisesi üniforması gibi üzerine tam oturmuştu. Gömleğin ilk iki düğmesinin açık olmasıysa onda ayrı bir hava oluşturmuştu. Sivil hali bile garip gelirken Üsteğmeni takım elbiseyle görmek çok daha garip hissettiriyordu.

"Beğenmemek ne haddime. Çok güzel olmuş hatta hemen şimdi hepsini içiyorum." Dediği gibi de yaparak elindeki fincandaki bütün kahveyi tek içişte bitirdi. Fincanı sehbanın üstüne koyarken bu sefer de su dolu bardağı alıp içmeye başladı. Bu hareketi herkesi güldürürken Kadirin sessizce oturan babası konuya girmek için oturduğu koltukta dikleşerek boğazını sesli bir şekilde temizledi.

"Kahvelerimizi de içtiğimize göre sebebi ziyaretimize gelelim. Allah'ın emri Peygamberin kabliyle Gökçe kızımızı oğlum Kadire istiyorum." Babası sözünü bitirdiğinde bu sefer Kadir de olan bakışlar Üsteğmene çevrildi. Herkes beklenti dolu bir şekilde ona bakarken o oturduğu koltuğa sırtını yaslayarak kahvesinden bir yudum daha aldı.

Aşkın Kokusu:BARUTWhere stories live. Discover now