Bölüm(6)

70.6K 3.8K 329
                                    

Keyifli okumalar...

... Dokuz, on ,on bir... Saniyeler geçip gidiyordu bense hâlâ ellerim kulaklarımda karşımda yanan otobüse bakıyordum. Alev alan otobüsün sıcaklığı kendini hatırlamak ister gibi bizi de yoklamaya başlamıştı. Kulaklarımda ki uğultuya ek olarak Üsteğmenin arabayı hızlı bir şekilde geri çekerken çıkan tekerlek sesleri karıştı. Bakışlarımı inatla yanan otobüsten ayırmazken arabanın kapısı açılıp sert bir şekilde kapandı. Sonra görüş alanıma otobüse doğru elinde silahıyla temkinli bir şekilde yürüyen Üsteğmen girdi. Dakikalar sonra arabaya doğru koşan Üsteğmen kapımı açarak bana bir şeyler söylemeye başladı.

Sesini işitiyordum ama herhangi bir harekette bulunamıyordum sanki bedenim kitlenin kalmış gibiydi. Ne ona doğru döne biliyordum ne de ağrıyan ellerimi kulaklarımdan indirebiliyordum.

"Meva, kendine gel!" Ellerimi kulaklarımdan indirip beni kendine doğru çevirirken elleri omuzlarımı sertçe kavrayıp beni sarstı. "Yaralılar var. Kendine gel!"

"Yaralı?"

"Evet, hemşire. Yaralılar var onlara bakman gerekiyor." Başımı olumlu bir şekilde salladığımda bir tepki vermem onu rahatlatmış olacak ki derin bir nefes alıp beni arabadan çıkarttı. Ayaklarımın üstünde durduğumda kararan gözlerimi kapatıp dumanlı havayı içime çektim.

"İyi misin?" Üsteğmenin sorusu üzerine gözlerimi açtım.

"İyiyim. Neredeler?" Kolumdan tutup koşarcasına beni yaralıların yanına götürdü. Bir adamla küçük bir çocuk... Adamın yanmış bedenine daha fazla bakmaya dayanamayarak bakışlarımı biraz ilerisindeki çocuğa çevirdim. Çocuğun bir bacağı feci bir biçimde yanmış ve garip bir açıyla bükülen kolu kırık olduğunu adeta haykırıyordu. Üstelik başının arkasından akan kan asfalta yayılmaya başlamıştı.

Bu görüntü karşısında bulanan midemi dindirmek istercesine bir elimi dudaklarımın üstüne kapatarak geriye doğru bir adım attım. Adımımla birlikte arkamda duran Üsteğmene çarpmıştım.

"Onlara yardım etmelisin." Kolumdan tutup beni yanlarına götürdüğünde yanık et kokusu duman kokusunu bastırarak burun deliklerimden içeri doldu.

"Ben yapamam." Gitmek için bir harekette bulunmuştum ki kollarımı canımı acıtırcasına sıkıp gözlerimin içine baktı.

"Onları hayatta tutmaya çalışacaksın, hemşire. Şuan da onların tek şansı sensin!"

"Ben sadece bir hemşireyim doktor değil!"

"Şuan bu hiç fark etmez. Onlarla ilgilen ben de bu sırada hastaneye ve yakındaki karakola haber vereceğim." Beni öylece bırakıp arabaya doğru ilerlediğinde sesli bir şekilde yutkunarak dizlerimin üstüne çöktüm. Çocuğun dumandan kararmış yüzünden bakışlarımı kaçırırken parmaklarım bileğine dokundu. Düzensiz bir şekilde atan nabzını bulduğumda derin bir nefes alıp diğer kolumdaki saatimi kendime doğru çevirdim. On beş saniye... Gözlerimi saatimden ayırmayarak parmaklarımın altında atan nabzı saydım. On beş saniye de atan nabzı dörtle çarptığımda nabzın olması gerekenden çok daha yavaş attığını fark ettim.

Çocuğu bırakıp hızla adama doğru gittiğimde yanan vücuduna elimi uzatmakta kararsızlık yaşasamda bu aptallığıma kızmam uzun sürmedi. Elimi uzatıp adamın bileğini tuttum ve nabzını bulmaya çalıştım. Bir dakika boyunca amaçsızca uğraşsam da parmaklarımın altındaki o tanıdık hissi bir türlü hissedememiştim. Endişeden titreyen ellerimi yumruk yaptıktan sonra kendimi sakinleştirerek yumruk yaptığım ellerimi çözdüm. Sakin ol, sakin ol. Ölmedi, sadece endişeli olduğum için nabzını bulamadım. Şimdi boynuna dokunacağım.  Kendi kendimi sakinleştirdikten sonra işaret parmağımla orta parmağımı birleştirerek adamın boynundaki şah damarın üstüne parmaklarımı yerleştirdim.  Çocuğunkiyle eş değer düzensiz ritimleri hissettiğimde rahatlatlayarak göz kapaklarımı kapattım. Ölmemişti.

Aşkın Kokusu:BARUTWhere stories live. Discover now