-6-

3.7K 239 10
                                    

"Aman tanrım bu ne sikim bi saç böyle?!"
Jimin'in pembe saçlarını görünce kudurması çok komikti. Oturduğum koltukta debelenerek gülüyordum.
"Minik! Bu hiç komik değil. Hyung şunu değiştirebilir miyiz?"
"Ya asla olmaz. O gelen şey ne ise o gelene kadar bu saçların kalacak. Bence harika görünüyor."
"Geç sen dalganı geç. Öldürücem senin kafanı koparıcam!"
"Hadi gidelim Park Pembiş Jimin."
Kendimi tutamayıp bir kahkaha daha patlattım. Dalga geçiyordum geçmesine de pembenin komik olmasını düşünürken harika derecede yakışmasını da biraz kıskanmıştım doğrusu.
Jimin kolumdan tutup beni motora kadar sürükledi çünkü ben gülmekten yürüyemiyordum bile. Bi anlık gülmeyi kesip konuşmaya başladım.
"Biliyor musun insanlar aptal."
"Niye?"
"Çünkü senden korkuyorlar. Berbat bir insan olduğunu söylüyorlar. Duvarların olduğunu ve aşılamayacağını, kalbinin olmadığını, ruhsuz biri olduğunu düşünüyorlar. Ama yanılıyorlar sen gerçe-"
Tuttuğu kolumu sıkarak gözlerini büyülttü.
"Kes sesini ve beni dinle. Evet benden korkmalılar ve evet berbat bir insanım. Duvarlarım var ve aşılamaz sen sadece küçük bir pencereden içeriye baktın hiçbir zaman duvarların ardında olamazsın. Kalbim yok, haklılar ben ruhsuz bir insanım! Şimdi birkaç günlük girdiğin hayatımdan defol git."
Söyledikleri çok acımasızcaydı. Az önce gayet iyiyken şimdi ne olmuştu?
Ağladığımı görmemesi için sıktığı koluma baktım. Canım yanıyordu. Gözlerini benimkilerin olduğu yere götürdü ve elini gevşetti. Parmaklarının izi çıkmıştı.
"Minik lanet olsun canını mı acıttım?"
"Minik değilim ben adım Jimin."

Arkamı dönüp oradan uzaklaşmaya başladım. Arkamdan seslenmesi umrumda bile değildi. Yanıldın Kwon Jimin, o aşık olabileceğin türden biri değil.
Sadece benimle eğlenmişti sanırım.
İnsanlar haklı onun ne kalbi var ne de ruhu...
"Gideceğin yere bırakacağım."
Yanımdan gelen sesle irkildim. Sağ tarafıma bakınca motoruyla yanımda duran Jimin'i gördüm.
"İstemiyorum."
"Ağlarken yolu göremezsin. Arabaların sana çapmasını istemeyiz değil mi?"
"Umrunda mı sanki?"
"Hayır ama eğer ölürsen seni en son benimle gördükleri için suçlu ben olacağım."
Cevap vermeden yoluma devam ettim. O aptalın yol boyunca beni takip edeceğini nerden bilebilirdim ki?
~~
Sonunda Jungmin'in kapısını çaldığımda yoluna devam etti. Birkaç gün onda kalmayı planlıyordum çünkü okul muhabbetinden başka bir dertleri olmayan ailemden sıkılmıştım.
"Hey Jimin hoşgeldin."
Ağladığım belli olmasın diye aşağı bakarak eve girdim ilk bulduğum koltuğa oturup konuşmaya başladım.
"Ya Jungie açlıktan ölmek üzereyim bana yemek yap!"
"Ağladın mı sen?"
"Ne alaka?"
"O aptal Jimin birşey yaptı değil mi?!"
"Ya oppa~ O konuyu kapattım ben aşk konusunda yanılmışım."
"Şirinlik yapma yoksa merhametli bir ayıcığa dönüşüyorum herneyse tam yemek yiyecektim hadi gel sana da bir tabak çıkarayım."
Zıplayarak yerimden kalkıp masaya oturdum Jungmin erkekti ama yemek konusunda benden yetenekliydi. Yemek boyunca sustuk. O nefes almadan yiyordu ben ise sadece tabağıma bakıyordum.
"Minnie sen iyi olduğuna emin misin?"
"Hıhı iyiyim sadece uykum geldi."
"Tamam hadi git uyu o zaman. Bu arada saçların çok güzel olmuş bebeğim."
"Teşekkür ederim Jungie."
Masadan kalkıp üst kata çıktım. Jungmin'in odasına gidip dolabından bir tişört aldım. Evde benim için ayrılmış bir oda vardı. Ona gidip üstümü değiştirdim. Uykum yoktu yalan söylemiştim ama ilaç alıp uyuyacaktım. Çantamdan ilaç şişesini alıp bir tane içtim. Neden daha fazlasını alıp iki gün boyunca uyumuyordum ki? Harika fikir! Biraz daha ilacı elime alıp içtim. Yatağımı açıp içine girdim. Asla Park Jimin, asla sana yaklaşmayacağım.
_____
"Ya Jimin! JİMİN!"
Hafifçe gözlerimi araladığımda Jungmin'in beni sarstığını gördüm.
"Ne oldu?"
"Gerizekalı uyumak istediğin zaman sadece bir ilaç alırsın beş tane değil!"
Gözlerimi biraz daha açıp bakındım. Kendimi sarhoş gibi hissediyordum.
"Dalgınlığıma gelmiş üzgünüm. Hadi çık da okul için hazırlanayım Jungie."
"İstersen bugün gitme yani kendini kötü hissedebilirsin."
Kafamı olumsuz anlamında sallayıp odadan çıkmasını bekledim. Kafam kazan gibiydi. Yataktan kalkıp banyoya gittim. Rutin işlerimi halledip giyinmeye başladım. Aynadaki yansımamı görünce ciddi anlamda kötü göründüğümü fark ettim. Kimin umrunda?
"Hazır mısın Minnie?"
"Evet geliyorum hemen."
Çantamı da alıp aşağı indim Jungmin elindeki sandviçle beni kapıda bekliyordu.
"Al bunu yolda yersin."
"Teşekkürler anne." diyerek kıkırdadım. O ciddi bi şekilde annem gibiydi ve bunu seviyordum.

Okulun kapısının önüne geldiğimizde girip girmemekte pek de emin değildim.
"Cidden aptallaşıyorsun Jiminie yapman gereken kapıda beklemek değil yürüyüp sınıfa girmek."
Ya ciddi misin? Sanki bilmiyorum. Oflayarak yürümeye devam ettim. Jungmin önce öğretmenler odasına uğrayacağını söyleyip diğer tarafa yöneldi. Sınıfa girerken hissettiğim sızıyla bileğime baktım. Dünden daha kötü görünüyordu. Hemen çantamı açıp içinden siyah fularımı çıkardım eğer bağlarsam kimse izi fark etmezdi.
"Günaydın Jimin!"
"Shijin! Günaydın güzellik."
"Ya şımarıyorum. Vay! Saçların çok güzel görünüyor. Yoksa dün Jimin'le kuaföre mi gittiniz. Aman tanrım bu harika!"
"Ya ne gitmek ama."
Gözlerimi devirip sırama oturdum. Shijin karşıma oturup meraklı bir şekilde beni süzdü.
"Zombi gibi göründüğüne ve moralinin bozuk olduğuna bakarsak bir sorun var."
"Sorun yok sadece onun doğru kişi olmadığını anladım. Yani biz uymuyoruz Shijin. Üzgünüm."
"O aptal yaptı yine yapacağını dimi. Keşke dürüst davranıp seni üzmese."
"Nasıl yani?"
"Ah herneyse geliyor."
Konuyu değiştirmeye çalışarak başka şeylerden bahsetmeye başladı. Tam cümlesini bitirecekti ki Jimin'in pembe saçlarını görüp bir kahkaha patlattı.
"Aman tanrım bu halin ne Jimin?"
"Shijin. Sus yoksa ağzını keserim."
"Tamam tamam şimdilik gülmeyeceğim."
Kendini tutarak karşımdan kalkıp gitti. Jimin'le konuşmamak için sıradan kalktım o sırada kolumdan tutup beni oturttu canımın yandığını belli etmemek için dudağımı ısırdım.
"Sana da günaydın min- Jimin."
Bana minik dememesi o an kalbimi binlerce parçaya bölmüştü. Kolumu hızlıca elinden çektim. Bu daha çok acıtmıştı. Refleks olarak hafifçe inledim.
"Ne oldu?"
"..."
"Canın mı yanıyor?"
"Hayır."
Hızlıca kolumu kavrayıp fuları çözmeye başladı.
"Yapma canım yanıyor."
Bir anlığına durdu. Beni çekerek sınıftan çıkardı. Müzik sınıfına girdiğinde durup çözmeye devam etti. Canım ciddi anlamda yanıyordu ve bunu ifade etme şeklim ağlamaktı. Lanet olsun.
Tamamen çözüp bileğime baktığında gözleri doldu. Ne yani önem vermediği bir kız için mi üzülüyordu. Elimi çekip arkama sakladım.
"Ben mi yaptım bunu?"
Konuşurken sesindeki titremeye hakim olamıyordu.
"Hayır."
"Özür dilerim."
"Sen yapmadın dedim ya."
"İçinde ve dışında açtığım yaralar için Kwon Jimin... Özür dilerim."

LUNATICWhere stories live. Discover now