-8-

3.4K 252 7
                                    

"Shijin gerçekten çok kötüsün."
"Jiminie üzgünüm ama gerçekten sana nerde olduğunu söyleyemem. Bak bana kalsa çoktan seni yanına götürmüştüm ama bu işler bana kalmıyor işte."
Birşey demeden bahçe kapısından çıktım. Yine günlerdir ortada yoktu. Sanki öğrensem dünya yok olacaktı.
"Ya beni beklesene!"
"Jungie? Üzgünüm dalmışım."
"Bugün sizin eve gidiyoruz unutma."
"Ah haklısın tüm gece dinleyeceğim şeylere hazırlanmalıyım. Bugün hastanede yaptığım teftişe göre doktorlarımız çok iyi. Ah hayatım ben de bugün en pahalı çantalardan aldım." Annemle babamın taklidini yapmak çok eğlenceliydi. Jungmin'le yol boyunca buna gülüştük. Eve geldiğimizde masa hazırdı ve herkes bizi bekliyordu. Ellerimi yıkayıp üstümü değiştirdikten sonra oturdum. Eveeet başlasın sıkıcı aile muhabbetleri de babamın neden keyfi yok?
"Babacım iyi misin?"
"Şey.. Aslında pek de değil."
"Ne oldu tatlım?"
Bu sefer benim yerime annem konuşmuştu.
"Bugün hastanedeydim ve birden tüm hastane ayaklandı. Doktorlar tek bir odaya koşturdu. Ne olduğunu merak edip birine sordum. Senin yaşında bir oğlan, kalp hastasıymış."
Konuşmanın burasına kadar dinlememiştim ama devamı dikkatimi çekmişti sanırım. Elimdeki çatalı bırakıp gözlerimi babama kenetledim, devam etmesini bekledim.
"Birkaç gündür yatıyormuş ama bugün birden durumu ağırlaşmış. Konuştuğum kişi bana sanki birini bekler gibi hergün bahçede dolandığını söyledi. Yanına sürekli genç bir kız geliyormuş ama o sanki başkasını istiyormuş. Ama beni etkileyen kısım bu değil. İlk sorduğumda gencin adının Jimin olduğu söylendi senin yaşında olması da bir an beni korkuttu sen sandım bebeğim. Ya sen olsaydın?"
Jimin? Aman tanrım bu benim Jimin'im olamaz değil mi? Sandalyemi arkaya fırlatarak koştum. Dışarı çıkıp annemin benden aldığı motorumu gördüm hemen atlayıp hastaneye doğru sürdüm. Adını duyduğumda göğsüme yerleşen o acı. Saniyeler geçtikçe büyüyen bi an önce onu görmemi söyleyen o acı...
___
Karşımdaki kapıya baktım. Görevli onun burada olduğunu söylemişti. Lütfen, lütfen o olmasın. Ellerimin titremesine aldırmayarak kapının kolunu indirdim. Bir anlık cesaretle kendimi odaya attım ama hala korkudan gözlerimi açamıyordum. Burnuma hafifçe gelen o tanıdık koku tüm dünyamı başıma yıktı birden. Bu onun kokusuydu. Yavaşça gözlerimi açıp baktım. Önümde yatan bedeni beni ölümcül bir şekilde yaraladı. Yarı çıplak vücuduna yerleştirilmiş elektrotlar vardı. Gözlerinin altı mosmordu. Normalde dünyanın en güzel pembe tonundaki dudakları soluk bir mor tonuydu. Bakmaya kıyamadığım yüzü ise bembeyazdı. Birden hayatımdaki bütün güzel renklerin solduğunu hissettim. Sanki hepsi Jimin gibi hayattan kopmuştu. Oksijen maskesi kesik kesik nefeslerinden ötürü sıkça buharlaşıyordu. Yatağa biraz daha yaklaşıp yanına çömeldim. Dokunsam hisseder miydi?
Yavaşça elimi saçlarına götürdüm. Normalde olsa bana bağırıp 'Minik ölmek istiyorsun herhalde' derdi. Güldüm. Keşke şu an bana bağırsaydın Park Jimin. Keşke bunu bana en başında söyleseydin. Ne yani sırf hastasın diye hayatımı mahvedeceğini mi düşündün? Ve ben sana onca hakaret mi ettim? Korkunç biriyim ben. Seni yaralayan korkunç biriyim. Park Jimin ben sana ne yapmışım?
Asıl bencil olan benmişim ve bunun farkına bile varmamışım. Üzgünüm...
Durduğum yerden kalkıp yanına yatmak istedim. Biraz tereddüt etsem de hislerime karşı gelemeyip yatağın yanına kıvrıldım. Aramızda santimler bile yoktu. Bir o kadar yakınımda olan Park Jimin bir o kadar da uzağımdaydı aslında. Ama bundan sonra ne derse desin yanında olacaktım.
Gözlerimi yüzüne kenetleyip öylece kaldım. İlk defa güldüğü gün geldi aklıma. O günden sonra bir daha hiç gülümsememişti. Hafifçe elini tuttum. Bir ölü gibi buz gibiydi. Nefes alıp verdikçe köprücükleri de inip kalkıyordu. Doğal bir kokusu vardı. İnsana huzur veren güzel bir kokuydu bu.
"Sen güzelsin Park Jimin. Dünyadaki herşeyden daha güzelsin ve ben bu güzelliği kaybetmek istemiyorum."
"Miniğim?"
Fısıldamasıyla irkildim. Hızlıca yanından kalkıp dikildim. Sadece sayıklıyordu. Yaklaşıp alnına bir öpücük kondurdum. O sırada kapının açılması pek de umrumda değildi.
"Jimin?"
Tanıdık sesle arkamı döndüm. Bu Shijin'di.
"Jungmin'i gördüm bahçede burada olduğunu söyledi."
"Neden bana söylemediniz ki?"
"İstemedi. Seni de üzmek istemedi."
"Kocaman bir kalbi var ve içine kimseyi almak istemiyor."
Arkamdan gelen hafif inlemeyle ona baktım. Gözlerini aralamış kendine gelmeye çalışıyordu.
"Jimin şimdilik öğrendiğini bilmesin."
Kafamı olumlu anlamda sallayıp Shijin'e sarıldıktan sonra odadan çıktım. Kapıyı aralık bırakıp içeriyi izlemeye başladım. Birkaç dakikanın ardından tamamen kendine gelmişti. Oksijen maskesinin altından ne söylediği tam belli olmasa da anlıyordum.
"Miniğim buradaydı. Kokusunu duyduğuma, dokunuşlarını hissettiğime yemin edebilirim Shijin."
Gözlerimden akan yaşlarla fısıldadım beni duymayacağını bildiğim halde.
"Yanındaydım meleğim. Oradaydım."

LUNATICWhere stories live. Discover now