-28-

2.1K 162 14
                                    

"İçmek istiyorum Jimin!"

Park Jimin'den

Her ne olursa olsun o gece ona verdiğim sözü tuttum.

İçti.

Deliler gibi.

Sarhoş olduğu ikinci bardağın sonunda onu durdurmaya çalıştım ama tek kelime etmeden yine içti.

En sonunda küçük bedeni yorgun düşmüş olacak ki masada uyuyakaldı.

Uyanmaması için yavaş davranarak kucağıma aldım.

"Şükürler olsun ki sonunda şu iğrenç ortamdan çıkıyoruz."

Bir taksiye binip evin yolunu tarif ettim.

Zaten minicik olan bedeni sanki aylar içinde daha da küçülmüştü.

Kendi kendime söylendim.

"Her seferinde daha ne kadar küçülebilirsin diye düşünüyorum ve sen daha da küçülüyorsun."

Eğilip kulağına fısıldadım.

"Bu senin için zararlı."

Biraz kıpırdandıktan sonra gözlerini kırpıştırdı.

Beni görünce ilk olarak irkilse de sonra kocaman gülümsedi.

"Oh tanrım! Simli ejderham geri dönmüş!"

Ani bir hareketle ellerine ve kıyafetine baktı.

"Aman ya, ben de simlenmişim."

Kıkırdadı.

Yavaşça işaret parmağını alnıma dokundurdu.

Aşağı doğru indirdi.

Parmağının son durağı dudaklarımdı.

Gözlerini de parmağının olduğu yere kenetleyip gülümsedi.

"Ne kadar da yalnız gözüküyor dudakların."

Düşen yaşlarla ıslandı yanakları.

Fısıldadım.

"Senindi dudaklarım."

"Benimdi ya."

Gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı.

Ve yine uykuya daldı.

"Geldik."

Taksicinin sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp arabadan indim.

Biraz zorlansam da ağır olmayan bedenini taşıyabiliyordum.

Asansörden inip evin kapısını açtım.

Onu yatağa yatırdım.

Ben de üstümü değiştirip yanına uzandım.

Ne de güzel görünüyorsun.

Ne de masum...

Saniyeler sonra tekrar uyandı.

Bu sefer o kadar da mutlu görünmüyordu.

Sallana sallana doğrulup kafasını cama yasladı.

Sanki beni fark etmemiş gibi elleriyle oynuyordu.

Sonra birden konuşmaya başladı.

"Simlerin eskisi gibi parlamıyor, benim suçum."

"Yarın sabah bu olanları hatırlamayacaksın değil mi minik?

Ne dediğimi anlamasa da başıyla onayladı.

"Bu kötü. Ama hatırlaman için videoya çekebilirim değil mi?"

"Hı hı öyle ejderhacım."

Telefonu tam karşımıza koyup kaydı başlattım.

Biraz daha yaklaşıp tişörtümü çekiştirdi.

Kafasını bile taşıyamıyordu sarhoşluktan.

Dakikalar sonra amacına ulaşıp tişörtümü çıkardı.

Sol göğsümdeki ize bakarak konuşuyordu.

İlk önce ne olduğunu anlamasam da hitap şekli sayesinde kalbimle konuşmaya çalıştığını fark ettim.

Yarı açık yarı kapalı gözleri arada doluyor arada gülüyordu.

Sesimi çıkaramadım.

Dinledim.

"Yorgun olmalısın. Bu kadar az sürede iki kere sana fazla gelmiştir değil mi? Seni koruyamadım. Üzgünüm. Ama ben gelmeye çalıştıkça ejderha kaçıyor."

Son söylediklerinden sonra konuşmasına izin vermeyip onu kucağıma aldım.

"Ben affettim ki seni."

Bir anda hiç beklemediğim bir soru sordu.

"Ağlamak ister misin ejderha?"

Cevap evet olmalıydı ama onu üzmemek için hayır anlamında kafamı salladım.

"Yanlış cevap." dedi sağ elini yanağıma koyarken.
"Hayır derken bile gözlerin doluyor."

Kucağımdan kalkıp dizlerini uzattı.

Yatağa yatmamı söyledi.

Yattığımda o da karşıma uzandı.

Sarhoşluğun etkisiyle arada gülüyor arada somurtuyordu.

Küçücük vücuduyla benimkini kavradı.

Dudaklarımda hissettiğim nefesleri korkak ve titrekti.

Gözlerini benimkilere kenetledi.

"Ağla." diye fısıldadı ilk yaşlarını akıtırken.

Ağlayamadım, ta ki dudaklarını benimkilerle birleştirene kadar.

Hem hıçkırıyor hem de öpüyordu.

O an ayların yorgunluğu uçuverdi.

O an ağladım.

Ve o an anladım bu minik bedenin bana yuva olacağını..

_______
Selaaaam millet🙃
Hadi yine iyisiniz sşfjcpdjdpf
Biraz da turuncu Jimin olsun -her ne kadar siyahın güzelliği ayrı olsa da-
Neyse bay💫🙃

LUNATICWhere stories live. Discover now