-9-

3.5K 223 21
                                    

Bugün çıkacağı gündü. Shijin söylemişti ona görünmediğim sürece sorun yok. Kendi başına olmak istiyormuş bu yüzden Shijin gelemeyecekmiş ve bana göz kulak olmamı söyledi.
Bütün geceyi hastane bahçesinde geçirmiştim sabah erkenden çıkar da yetişemem diye.
Gözlerim uykuyla kapanırken birden kapıda beliren Jimin'i gördüm. Hala o günki gibiydi. Solgun. Yorgun.
Yavaşça hareket etmesini izledim. Hafifçe titriyordu. Vücudu dokunsam kırılacakmış gibiydi.
Arkasından gidip ona sarılmak isterdim ama zaten bu kadar yorgunken biraz daha yormak istemedim. Takip edip evine varmasını izleyecektim sadece. Düzensiz nefes alış verişini duyabilecek mesafedeydim. Saçları dağınıktı, yavaş adımlarla yürüyordu. Taksi filan çağırsaydı ya?
Birden titremesinin arttığını hissettim. Durup kaldırımın kenarındaki banka oturdu. Nefes alış verişi sıklaşmıştı. Yanına gidersem en fazla ne olabilirdi?
Artık umrumda değil ne olursa olsun.
Gidip yanına oturdum. Kapalı olan gözlerini açmıyordu. Titreyen vücudunu hafifçe kavrayıp bana dönmesini sağladım.
Gözlerini açıp benimkilere kenetledi. Hemen benimkileri kaçırıp ona sarıldım kalp atışlarını dinledim.
Birşey söyleyecekmiş gibi derin bir nefes aldı. Fırsat vermeden konuşmaya başladım.
"Sadece sakin ol. Öğrendim, bugün çıkacağın için seni takip ediyordum. İyi olmadığını gördüm. Dayanamadım Jimin. Seni böyle görmeye dayanamadım. Gözümün önündeydin dokunabileceğim kadar yakındın. Lütfen kızma bana yanında olmak istiyorum. Sanırım ben sana fena aşık oldum."
Hiçbir sakinleşme belirtisi yoktu aksine titremesi ve nefes alış verişi daha da hızlanıyordu.
"Konuşmasan da olur sadece sakin ol. Korkuyorum."
Boşta olan ellerinden birini belime öbürünü saçlarıma koydu. Kafasını boynuma gömüp öylece kaldı. Nefesini hissetmek herşeyden daha güzeldi.
Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra bedenini benimkinden uzaklaştırıp gözlerime baktı.
"Yorgunum miniğim." her kelimesinin ardından derin nefesler alıyordu. "Senin aşkını taşıyamayacak kadar yorgunum."
Gözlerinden akan yaşlar ellerime düşüyordu. "Seni de mahvedemem. O güzel gözlerinden akan yaşlar beni daha çok yaralıyor. Yapma."
"Sen yapma. Eğer gidersen daha çok yaralanırsın. "
Cevap vermeyip sadece gözlerime baktı. Aramızdaki küçük mesafeyi biraz daha kapatıp bakışlarını dudaklarıma kenetledi. Aman tanrım bunu yapacak mıydı?!
Biraz daha yaklaştı gözlerini kapatıp eğildi. Artık benim gözlerim de kapalıydı. Dudaklarının sıcaklığını hissediyordum. Ama benimkilere değmiyordu. Nefes alış verişimin hızlanmasına engel olamıyordum.
Birden geri çekilip alnını alnıma dayadı.
"İşte... İşte böyle hissettiriyor minik. Yanımda olman böyle hissettiriyor. Sana sahip olacak kadar yakınken olamıyorum. O hissettiğin şey var ya işte ben onu hep hissediyorum. Bana sarıldığında, benimle konuştuğunda, güldüğünde sana sahip olabileceğimi düşünüyorum. Sonra aklıma şu aptal şey geliyor." işaret parmağıyla kalbinin olduğu yeri gösterdi. Akan yaşlarını silmek için elimi yüzüne uzattım. Hızlıca tuttu ve yerine geri koydu.
"Onlar değerli Jimin. Akmalarına izin verme."
'İzin verme' dedi fısıldayarak. Gözlerini kaçırıp yere dikti.
"Hadi bunu sonlandıralım."
Yavaşça yanımdan kalkıp yolun kenarında duran taksiye bindi. İşte yine ellerimden kayıp gidiyordu. İyi izle Kwon Jimin yine onu kaybediyorsun. Söylememeliydim.
Yanımdaki koca sıcaklık şu an yoktu. Daha az önce hissediyordum onu. Bu kadar kolay mıydı üşümek? Sıcaklığını kaybetmek bu kadar üzer miydi insanı?
Ama bu sefer izin veremezdim. Bir hastalığın hayatını mahvetmesine izin vermeyecektim.
____
-4 gün sonra-
"Yeter artık, beni seni takip etmek zorunda bırakma. Ver şu adresi."
"Tamam. Tamam vericem. Zaten beni de istemiyor. İyi olup olmadığına bak."
Gülümseyerek Shijin'e sarıldım. Tarif ettiği yeri biliyordum. Sürüsüyle gökdelenin olduğu bir yerdi. Zaman kaybetmeden sınıftan çıktım.
"Jiminie! Anahtarı al sana kapıyı açmaz."
Shijin'in elindeki anahtarı alıp gittim.

Kısa sürede oradaydım. Uzun kasvetli binalardan birine girip asansöre bindim. Gideceğim kata bastıktan sonra bekledim.
Şu an belki de hayatımın en gergin anlarından birini yaşıyordum. Asansör açıldıktan sonra çıktım. Sol taraftaki kapının önünde dikildim. Kararsızdım. Ya yine hastanedeyse? Ya yine kötüyse?
Kafamı kapıya dayayıp içerden ses gelip gelmediğine baktım. Çıt çıkmıyordu. Anahtarı yavaşça deliğe sokup çevirdim. İçeri girdiğim gibi burnuma kokusu geldi. Evi de onun gibi harika kokuyordu. Gözlerim onu aradı ama yoktu. Karşımda bütün duvarları camla kaplı olan bir oda vardı. Güzeldi. Mutfakla birleşik bir salondu burası. Karşımda tek bir kapı görünüyordu. Odasıydı sanırım.
Siyah kapının kolunu indirip ittim. Burası da salon gibi camla kaplıydı. Camın kenarında dağınık bir yatak, yatağım üstünde bilgisayar ve kitap vardı. Yanında ise bir oksijen maskesi ve küçük bir sepet içinde ilaçlarla iğneler duruyordu. Yerden gelen sesle birden gözlerim oraya kaydı. Gördüğüm görüntü bi anlık afallamama sebep olmuştu. Jimin yerde yatıyordu. Bir adım attıktan sonra tekrar sesini duydum. Odaklanıp dinlediğimde şarkı söylediğini fark ettim. Büyüleyici sesi gülümsememe sebep olmuştu.
Biraz daha yaklaşınca üstüne çektiği battaniyesinin içinde bir de kedi olduğunu gördüm. Küçük hırıltılarla uyuyan kedinin kulağına mırıldanıyordu onu okşarken. Güzelliği karşısında daha fazla aşık oluyordum ona.
Şarkı söylemeyi bırakıp söylenmeye başladı.
"Biliyor musun o gerçekten aptal yani benimle kalmasını istiyorum. Hatta bu konuda kendimle çok savaş verdim ama olmaz işte. Sonuçta kim her an öleceğini bildiği bir sevgilisi olmasını ister ki?"
Ölmeyeceksin Jimin.
Beni fark etmemesi için sessizce yaklaştım, gözlerinin kapalı olmasından faydalanıp karşısına yattım. Yakınlaşmaya korkuyordum çünkü her seferinde beni uzaklaştırmasından bıkmıştım.
Sürünerek biraz daha yaklaştım. Artık aramızda sadece minik kedi vardı. Kaçmasını beklerdim ama daha çok sokulmuştu. Kediyi anladım da Jimin niye kaçmıyordu? Biraz daha bekledim gözlerini açması için. Açmayınca endişelenip nefesini kontrol ettim her zamanki gibi düzensizdi ama bir sorun yok gibiydi.
Parmaklarımı boynuna koyup nabzına da baktım onda da bir sorun yoktu. Ne yani iki dakika önce konuşuyordu şimdi ise uyumuş muydu? Aman tanrım bu çok tatlıydı!
Tatlıydı aynı zamanda da uysaldı. Yüzümü onunkine yaklaştırıp gözlerimi dudaklarına kenetledim.
"Demek böyle hissettiriyor ha? Unutma Jiminie sonunda ne olacağı umrumda değil istediğin zaman bu hissi sonlandırabilirsin. Aradaki mesafeyi kapatmak sana kalmış."

Derin bir şekilde nefes almasıyla irkildim.

Fısıldadı.

"Bana kalmış."

LUNATICWhere stories live. Discover now