-32-

2.1K 152 28
                                    

"Bencen hiç gitmeyeceksin ki meleğim!"

Oturduğum yerde mektubu kalbime bastırarak ağlıyordum.

Nasıl?

Neden veda mektubu yazdın ki?

Belki de ilk defa cidden gidebileceğini düşündüm.

Ne yapardım ben?
Nasıl yaşardım?

Özlesem sarılamayacak, ihtiyaç duysam konuşamayacak olmak.

Ölüm aslında bir bedenin işlevini yitirmesi değil arkasında kalanların mahvolmasıydı.

Arkasında kalanların işlevini yitirmesiydi.

Bir süredir arkamda hissettiğim fakat dikkat etmediğim nefes sesleri kesikleşti.

İlk başta kendi nefesim sansam da belime dolanan kollarla onun Jimin olduğunu anladım.

Tanrım?

O başından beri burada beni dinliyordu.

Kafasını boynuma koydu.
Sıcak nefeslerini dinledim bir süre.

Bu sıcaklığın gitmesi düşüncesiyle daha da ağladım.

Ard arda gelen hıçkırıklarıyla ve boynumun ıslanmasıyla onun da ağladığını anladım.

Hiçbir zaman yanımda bu kadar dehşetli ağlamamıştı.

"İyi de daha gitmeden böyle ağlarsan nasıl bırakabilirim ben seni?"

Biraz daha sarsılmama neden olan bu cümleden sonra onun da hıçkırıkları derinleşti.

"İlkimsin minik, nasıl bırakacağım seni?"

"İlkimsin ejderha, nasıl bırakırsın beni?!"

Ellerinden birini saçlarıma doğru kaldırdı.

Küçük parmaklarının kafamda dolanması bile bütün dünyayı ters çevirebiliyorken nasıl gitmekten bahsedebilirdi ki?

Yavaşça beni kucağına aldı.

Hafifçe ona doğru dönüp kafamı boyun boşluğuna gömdüm.

İki gün duymasam özleyeceğim kokunun yok olması ne demek?

"Gitmeyeceksin ki, yanında olursam eğer gidemezsin."

"Gidemem değil mi meleğim?"

Kollarımı boynuna dolayıp daha da bastırdım kafamı.

"Sonsuza dek bende kal."

Kafasını olumlu anlamda salladı.

Elimi saçlarında gezdirip en sonunda ensesini kavradım.

"Söz mü?"

"Ejderha sözü!"

Gülümseyip onu neşelendirmek için köprücük kemiğinin üzerine bir öpücük kondurduğumda çocukça kıpırdanıp kahkaha attı.

LUNATICWhere stories live. Discover now