0.4 Tarih Kendini Tekerrür Eder

1K 91 31
                                    


Fincanında ki sıcak kahvesiyle ofisine girdiğinde Namie'yi kitapların başında bulmuştu. Bilmediği bir araştırma ile meşguldü ama şu an bu hiç ilgisini çekmiyordu. Kasuka'nın kurtulmasının ardından bir hafta geçmişti ve Shizuo ile henüz hala karşılaşmamıştı. Neredeyse iki ay olacaktı. İlk defa bu kadar uzun süredir birbirlerini görmüyorlardı o günden beri. Özlemek mi? Hiçte bile gebersin gitsin canavar. Şu koca dünya da asla affetmeyeceği biri varsa o da kesinlikle oydu. Nishi'den bile daha çok nefretini kazanmayı başarmıştı. 

Onu kafasından silip atmak istercesine çalışma masasına ilerleyip oturdu. Bilgisayar başında araştırma yaparken yarım saat çoktan geçmişti. Gözünün önünde masaya damlayan kanla kaşlarını çattı. Ellerini aynı anda burnuna götürmüş ve yerinden kalkarak banyoya koşturmuştu. Bu ilk değildi o yüzden şaşırmadı bile. Aynada kendine baktığında ağzının boynuna kadar kana bulandığını fark etti. Kanama giderek daha da artıyordu. Sanki içten içe çürüyor gibiydi. Bulduğu peçetelerle tampon yapmaya çalışırken kanamayı durdurmayı deniyordu. Sanki son zamanlarda daha da sıklaşmıştı bu kanamalar. Birden bire karnına inen sancıyla dizlerinin bağı çözülüverdi ve kendini yerde buldu. Ağrı öylesine şiddetliydi ki bağırmak için sesimi bile çıkaramamıştı. 

"Aman Tanrım İzaya, iyi misin?"

Tepesinde dikilen Namie'nin sesi duyduğu son ses oldu, gözleri giderek kapanırken bilincinin kapanmasına engel olamadı. 

*** 



İkebukuro'nun izbe sokaklarından birinden çıktıklarında Tom elinde az önce aldığı parayı saymakla meşguldü. Shizuo da etrafı süzüyordu. Son zamanlarda o kadar sakindi ki İkebukuro bu ona fırtına öncesi sessizlik gibi geliyordu. İzaya'nın gizli gizli bir şeyler planladığını düşünüyor ve saçma salak şeylere kafa yoruyordu. Sahi ya birbirlerini görmeyeli de baya olmuştu. Ondan kaçma çabaları bir işe yaramıştı nihayetinde. Aniden yüreğinde hissettiği ağırlık yüzünden dengesi sarsıldı. Yürüdüğü kaldırımın ortasında duran direğe bir elini yaslayarak dengesini korumaya çabalarken eli istemsizce kalbinin üstüne gitmişti.

Yüreğine çöken bu ağırlıkta neyin nesiydi? Aldığı her nefes ciğerlerine batıyormuş gibi hissederken sağlıklı düşünemiyordu bile. Aynı anda çalan telefonuyla etrafa odaklamakta zorlandığı gözlerini kapatarak elini cebine attı ve derin derin soluklanırken hep yaptığı şekilde gelişigüzel çağrı açma tuşuna basarak kulağına götürdü. 

"Selam Shizuo, senden önemli bir şey rica edecektim buraya gelebilir misin şu anda?"

Telefonda hayal meyal algıladığı sesin Shinra'ya ait olduğunu seçebilmişti. Zar zor çıkardığı sesle onu onaylarken başında kendisine dehşetle bakan Tom'a çevirdi bakışlarını. Kesinlikle Shizuo'nun da  Shinra'ya ihtiyacı varmış gibi görünüyordu. 

"Shizuo, hemen hastaneye gidelim. Sana ne oldu böyle birden bire? Suratın bembeyaz kesildi." Sesinde fazlaca endişeli bir tını vardı. 

"Taksi çağır Tom-san. Shinra'ya gitmeliyim." 

Shinra'nın doktor olduğunu bilen Tom sadece onaylamakla yetindi ve hızla hareket ederek yoldan geçen taksilere doğru yöneldi. Bir kaç dakika sonra çoktan İkebukuro'nun caddelerinde hızla ilerlemeye başlamışlardı. 

Shizuo Shinra'nın evinin olduğu apartmana girdiğinde duyumsadığı kokuyla bedeni olduğu yerde kilitlenirken adım dahi atamadan öylece kalmıştı. Omegasının kokusu ciğerlerini adeta cayır cayır yakıyormuş gibiydi. İçindeki dürtüyle oraya doğru koşmak istese de onun İzaya olduğu bilinci ile kendisine karşı koymak için yumruk yaptığı elleriyle tırnaklarını tenine geçirmiş ve kanatmıştı. 

Yaşadığı karmaşa duygusu öylesine ağırdı ki dizlerinin üzerine düşmekten alıkoyamadı kendini. Alfa olan yanı kendisine ihtiyacı olduğunu anladığı omegasına önünde ne var ne yok yıkarak koşmak isterken Shizuo bilincindeki parça parça dağılan sağ duyusuyla arkasını dönüp oradan çıkıp gitmek için imkansız bir çaba harcıyordu. İstemese bile tıpkı o günkü gibi içgüdülerine yenileceğini çoktan fark etmişti.

Kendi kontrolünün dışında hızından daha yavaş olduğunu düşündüğü asansörü es geçerek üçer beşer basamakları tırmanarak hızla kapıya ulaştı. 

Tek bir zille açılan kapının önünde Shinra ile karşı karşıya geldiğinde Shinra'nın Shizuo'yu görmesi ile gözleri büyümüş ve korkuyla geriye doğru sıçramıştı. İç güdüleriyle hareket eden bir alfanın ne kadar korkunç olabileceğini, kana susamışlığının ve caniliğinin üst saflara tırmanarak omegasının güvenliğinden başka bir şeye odaklanamadığını biliyordu. Ona zarar vermekten korkarak bir şeyler söylemesini beklemeden kokunun yoğunlaştığı odaya doğru hızla ilerledi Shizuo. Kapıyı kırarak içeri girdiğinde gözleri anında İzaya'yı buldu. 

Yüzü bir ölünün ki kadar bembeyazdı. Cansız bir şekilde beyaz çarşaflı bir yatakta yatıyordu. Algıladığı tek ses onun oldukça zayıf olan kalp atışlarının sesiydi. Bir an önce ona karışma ihtiyacı ile sarsılırken onun hayata zayıfça tutunan yanını hissetmek tüylerini diken diken etmişti. Daha önce hiç böyle bir korku yaşamamıştı. Hayatını bir namlunun ucunda olduğunu deneyimlediği anlarda bile ölümden böylesine korkmamıştı onu kaybetme düşüncesinin yanında. Hayır öyle bir hayat yoktu bu alfa için. Bu omeganın nefes almadığı bir dünya hiç var olmamış gibiydi. 

O anda fark etti ki, İzaya ölürse Shizuo'da ölürdü. Titrek dokunuşlarıyla İzaya'nın ensesini okşadı. Bıraktığı iz kaybolmaya yüz tutmuş bir siliklikteydi. Çok daha belirgin bir iz bırakma arzusu içinde ateşlenirken tek bir hareketle onu kucağına aldı. Burnunu boyun girintisine götürdüğünde aldığı koku tırnak uçlarına kadar uyarılmasına sebep olmuştu. Bu koku varlığının sebebi gibi geliyordu şu anda ona. Dudaklarını İzaya'nın soğuk teninde yavaşça gezdirirken dişleri o pürüzsüz tene değmek için adeta kaşınıyordu. 

"IIhh.."

Omegasının halsizce inlemesi kulaklarına dolduğunda başını biraz geri çekerek yüzüne baktı. Sadece tek bir bakışıyla kalbini titretebilen gözleri hafifçe aralanırken gözleri buluşmuştu. Shizuo'yu görmesi ile dudakları mutlulukla tebessüm ederken "Fy anadl..." diye fısıldadı. Onun hissettiği güven adeta Shizuo'nun içine doğmuştu. İzaya'nın kendisine olan sevgisini ve güvenini iliklerime kadar hissedebiliyordu sanki Shizuo. 

Kollarını etrafına sıkıca sararken çok uzun yıllardan sonra hasretle yeniden bir bütün gibi hissetmenin mükemmelliği ile sarhoş oldu. Hayatını hep bir parçası eksik gibi yaşarken şimdi o parça tamamen avuçlarının içinde gibiydi. Dudaklarından kaçan hırlamaya engel olamazken dişleri onun pürüzsüz tenini delip geçti ve iç gıdıklayıcı bir hisle sarsıldı. Shizuo'ya tıpkı ilahi bir ses gibi gelen İzaya'nın tatlı sesinden yükselen inlemeler odayı sarmaya başladığında onun varlığı ile kendisini ne kadar da güçlü hissettiğine şaşırmıştı. Olduğundan çok daha güçlü, kudretli ve yenilmez gibiydi adeta. 

İç güdüsel olarak dudakları onun dudaklarını bulurken birbirine karışan bedenlerinin doyumsuzluğu ile içindeki alfanın omegasını defalarca sevmesine izin verdi. 


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Efsane (Shizaya AU)Where stories live. Discover now