3.0 En Mutlusu

507 57 13
                                    

İzaya eli kolu poşet dolu evin kapısını açmaya çalışırken zorlanmıştı. Seri adımlarla mutfağa yönelirken çokta fazla vaktinin olmadığını ve hızlı olması gerektiğini düşünüyordu. Kendisine lazım olacak malzemeleri poşetlerden çıkarırken geri kalanları da mutfak dolaplarından alıp masaya yerleştirdi. Un, yumurta, süt, yağ, şeker, kabartma tozları, krem şantiler, ve en çok olan bir paket dolusu çilekler. Yüzündeki sırıtma ile bakarken üstündeki montu çıkarıp bir yere fırlatmış ve mutfak önlüğünü üstüne geçirip belindeki ipleri bağlamıştı. Kollarını sıyırarak önce ellerini yıkayıp güzelce temizledi. Ardından gözleri duvardaki saatte gezdikten sonra işe koyulma vakti dedi kendi kendine...

Yarım saat sonra istediği şekilde kabarmış olan pandispanyayı fırından çıkarırken mutluluktan yerinde zıplamıştı. Biraz soğuması için dikkatlice bankonun üzerine koyup diğer tarafta duran çilekli kremada göz gezdirdi. Hemen hemen pişirme kısmı bitmişti. Sadece krema ile etrafıyla aralarını sarmak ve üstünü süslemek kalmıştı. 

Mola vermeden etraftaki dağınıklığı temizlemeye başladı. Mutfağı temizledikten sonra iç içe olan oturma odasına yönelmiş ve yarım kalmasın diye orayı da temizlemişti. Etrafı yüzey temizleyicisinden gelen hoş bir lavanta kokusu sardığında ne kadar yorulduğunu düşünüyordu. Tekrar mutfağa yönelerek pastayı tamamlamaya başladı. Tüm çilekleri üstüne yerleştirdikten sonra hafifçe pudra şekerini gezdirmiş ardından bir köşede soğumuş olan çikolata sosuna bulamıştı. Kenarlarından akıp tezgaha bulaşan sosu parmağıyla sildikten sonra dudaklarına götürdü. Çok lezizdi. 

Yüzünde büyüyen gülümsemeye engel olamazken ortaya çıkan muhteşem görüntüye baktı. Shizuo'nun yemeyi en çok sevdiği şey önünde duran bu yaptığı şeydi... Onun nasıl mutlu olacağını hayal ederek daha da keyiflendi. Arkasına dönüp masayı hazırlamaya başladı. Tam ortaya yaptığı pastayı koymuş iki yanına büyük gümüş şamdanlara yerleştirdiği mumları koymuştu. Tabakları yerleştirdikten sonra genelde pek kullanmadıkları bu yüzden alt çekmecede olan tatlı çatal bıçaklarını çıkardı. Gelirken çiçekçiden aldığı kırmızı gülü de içine koyduğu ince ve uzun vazo ile masanın bir köşesine yerleştirdi. Son rötuşların üzerinden her şeyin hazır olduğuna karar vererek içeri doğru yöneldi. Bakışları saate kaydığında saatin dörde geldiğini görmesi ile yarım saat sonra Shizuo'nun gelmiş olacağını düşündü.

"Babacık birazdan gelmiş olacak." Bir eli karnındayken tatlı bir sesle konuşmuştu. Yorgunlukla kendini attığı koltukta daha da yayılırken gözleri kendisinden izinsiz yavaşça kapanmıştı.

Shizuo apartmanın önüne geldiğinde dairesindeki açık olan ışıkları görmüştü. Ellerini ceplerinden çıkartmadan hızlandı ve kapısının önüne geldi. Anahtarını kullanarak eve girdiğinde içini ısıtan o kelimeyi söylemişti.

"Ben geldim."

Beklediği tatlı sesi duyamayınca hemen içeri açılan kapıya yönelerek geniş odaya girdi ve onu koltuklardan birinde uyuyakalmış vaziyette buldu. Yanına eğilirken yüzüne bulaşan şeylere kaşlarını çatmıştı. Burnu una bulanmış çenesinde pembe renkte krema olduğunu varsaydığı bir şeyler bulaşmış eşi melekler kadar masum görünüyordu uyurken. Hoş sahte olmadıktan sonra içten güldüğü her an onun ne kadar tatlı ve masum göründüğünü düşünürdü zaten Shizuo. Yüzündeki tebessümü büyürken İzaya'ya yaklaştı ve dilini çenesinde gezdirdi öpmeden önce. Kesinlikle çilekli kremaydı. Buna karşın siyah saçlı genç aniden gözlerini açınca birden ayağa fırlamış ve şaşkın gözlerle etrafına bakınmıştı. Oldukça sersemlemiş bir hali vardı.

"Hoşgeldin Shizu-chan. Olamaz! Uyuyakalmışım." Paniklemiş çıkan sesiyle etrafta koşuştururken en önemli şeyi unuttuğunu fark ederek sarışın adama tekrar baktı. Sürprizi berbat olmuştu.

Efsane (Shizaya AU)Where stories live. Discover now