A • I.

6.4K 319 114
                                    

Bir gece için benimdin,
Aklım başımda değildi.
Bir gece için benimdin.
Nasıl veda edeceğimi bilemedim.

Bazen sadece fiziksel olarak değil de, mental olarak hayatta kalmak için Tanrı'ya dua ettiğim çok fazla zaman oluyor. Ama bir süre sonra buna da alışacağımı düşünüyordum.

Yine de hiçbir şey düşündüğüm gibi olmamıştı. Sadece düşündüğümle kalmıştım. Kendimi yorduğumla, üzdüğümle, kırdığımla...

"Ben bir dilim mozaik pasta ve yanında da... ah, evet!" Angie oturduğumuz anda yanımızda biten hayattan soğumuş bir şekilde kararımızı vermemizi bekleyen garsona menüyü uzattı. "Beyaz çikolatalı mocha istiyorum. Şeker komasına girmem lazım."

Kaşlarımın tekini havaya kaldırıp İspanyol diyetini uygulamayı bir gün bile aksatmayan Angie'nin bol kalorili tercihini garipsedim. Sakızını ağzını yayarak çiğneyen garson Angie'nin söylediklerini avcundaki ufak not defterine yazarken bana döndü. Menüyü uzatıp "Sadece filtre kahve," dediğimde onu da yazarak yanımızdan uzaklaştı.

Angie, telefonundan saatin kaç olduğunu kontrol ederken uzun kollu tişörtümün yenlerini avuç içlerime kadar çektim. Ellerimi yeniden masanın üzerine koyarken Angie altın sarısı saçlarını omzunun arkasından attı.

"Sakın bana hala uyanamadığını söyleme."

Bu sabah vizelerimin sonuncusuna girmiştim. Angie ile buluşmadan önce gidip birkaç saatliğine de olsa uyumam gerektiğinden eve gitmiştim. Ki bunun için bana sadece iki saat müsade etmişti. İki saatin sonunda canımı almak istercesine sürekli beni arayarak uykumdan uyandırmıştı.

"İki saat yeterli olmadı, bil diye söylüyorum."

"Akşam konserde uyuma da bari."

Evet, bir de konser zımbırtımız vardı. Hangi grubun veya hangi ünlünün olduğunu bilmiyordum. Sadece sınavlardan çok yorgun düştüğümü ve biraz nefes almaya ihtiyacımın olduğuna dair sıkıcı bir nutuk çekmişti. Ona ne saçmalıyor olduğunu bile soramadan benden habersiz biletleri almıştı, fakat gününü ve saatini ben bir şekilde öğrenip de sürprizini bozmayayım diye ancak son dakikada yani, uykumdan uyandırdığı zaman söylemişti.

"Hala çok istekli değilim. Tek istediğim evde güzeller güzeli koltuğumda battaniyeye sarılarak Ellen Degeneres seyredip miskinlik yapmak."

Siparişlerimiz geldiğinde heyecanla ellerini çırptı. Hemen sonra benim söylediklerime gözlerini devirdiğinde güldüm. Pastayı ikimizin ortasına uzatıp yemem için küçük kare parçalara bölerken beni azarlamayı ihmal etmiyordu.

"Biraz şu klişe hayatından kurtul, dışarı çık, Aren." Bıçağı havada salladı. "Sosyalleş. Normal insanlar ne yapıyorsa sen de onu yap."

Pastanın yanında getirilen ikinci çatalı alıp Angie'nin kestiği dilimlerden birine batırdım. Abarttığı kadar asosyal değildim. Hatta aslına bakarsanız hayatımda olup biten hiçbir şey Angie'nin abarttığı gibi değildi. Sadece insanlardan çok hoşlanmıyordum. Aynı şekilde anlayamadığım dünya işleyişinden de. İster istemez zaten bunun bir parçası olmuştum ve biraz daha eklenmek istemiyordum.

"Boş olduğum bir gün denerim," dedim muzip bir şekilde gülümseyerek.

Angie anında gözlerini devirdi. Homurdanarak "Bu demek oluyor ki, neredeyse hiçbir zaman." diye söylendiğinde bu sefer kahkaha attım.

"Nasıl ki senin üç ayda bir dolabını baştan yenilemen bir tercih meselesiyle bu da o tarz bir şey."

"Hiç de bile. Giyecek bir şeyim kalmadığında öyle yapıyorum."

A Certain Romance || hoodWhere stories live. Discover now