A • V.

3.4K 286 47
                                    

Gece aramaları ve bir başka mesaj daha.
Bu sahip olabileceğim en iyi şey mi?
Başka bir saat dilimi seni benden uzaklaştırıyor.
Floresan ışıklarıyla hayalleri yaşıyoruz.
İkimiz de zamanımızı tüketirken.
Ama biliyorsun, seni her zaman bekleyeceğim.
Ah.
Her gün biraz daha uzaklaşmışsın gibi hissediyorum.
Ve ne diyeceğimi bilmiyorum.

"Hep böyle susarak oturmaya devam mı edeceğiz?"

Söyledikleri üzerine gözlerimi Calum'a çevirdim. Oturduğum yerde bacaklarımı toplayıp dizlerimi kendime çektim. Kollarımı bacaklarımın etrafına dolarken evde o yokmuş, yalnız başıma klasik cuma gecelerinden birinde pinekliyormuşum gibi davranmaya çalışıyordum. Gözlerimi devirerek göz temasımızı bozdum. Televizyonu kapatıp kumandayı sinirle oturduğum koltuğa fırlatırken, hala omzunu pencereye yaslamış beni seyrediyordu.

"Rahatsızsan kapının yerini biliyorsun." Yüzüne bakmadan konuştum. Ama televizyonun ekranındaki yansımasına sürekli bakışlarım kayıp duruyordu. "Zaten kapılara bayılırsın."

Sabırla bir nefes verdiğini duydum. Ekrandaki yansımasına baktığımda pencereden dışarıyı seyrettiğini gördüm.

Gitmesini isteyip istemediğimden emin değildim. Bildiğim tek bir şey vardı: o da ona deliler gibi öfkeli olduğumdu. Ondan nefret edecek bir düzeyde değildi ama. Çünkü aradan kaç yıl geçerse geçsin, hiçbir erkeğin hayatımda Calum'ın bıraktığı kadar güçlü bir iz bırakamayacağını biliyordum. Belki de bu yüzden onu affetmekte bu kadar zorluk çekiyordum. Gitmesine bir türlü karar verememek bu yüzden çetin sayılabilecek raddelere ulaşıyordu.

Onu birine ihtiyacı olduğu zamanlarda hiç yalnız bırakmamıştım. Ama o beni terk etmişti.

Siyah ekrana çarpan yansımasından onu seyrediyor olduğumu fark ettiğinde gözleri ekrandaki bakışlarıma takıldı. Yaptığım şeyi anladığını gördüğümde hemen bakışlarımı kaçırdım. Seslice genzimi temizleme isteğimle boğuşmaya çalıştım. Rahat ve bir o kadar da ona karşı katı görünmek istiyordum. Gerçi karşılaştığımız andan itibaren bedenimi esareti alan öfke yüzünden bu ne kadar mümkün olabilirdi, pek emin değildim.

Yaslandığı yerden doğrulduğunu ve bana yaklaşmakta olduğunu ayakkabılarının parkenin üzerinde adım attıkça çıkardığı tok seslerden anladım. Her ne kadar rahat gözükmek istesem de oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. Yanıma oturup sırtını yorgunca koltuğa yaslaması birkaç saniyeden daha az bir vaktini almıştı. Suratına bakmak istemiyordum, ama onu uzun zamandır görmüyor olmanın verdiği özlem duygusuna yenik düşüp Calum'da nelerin değiştiğini görmek için de çıldırıyordum.

"Bunu söylemeye hakkım yok biliyorum," başını yasladığı koltuktan kaldırmadı. Gözlerini tavana dikmiş, oraya bakarak konuşmaya devam ediyordu. "Ama lanet olsun ki seni çok özledim. Çok, çok özledim hem de."

Göğsümde bir şeyler sıkışıp ezilmeye başladığında bakışlarımı Calum'dan daha da uzak bir noktaya çevirdim. Ne bakışlarını bana çevirdiğinde ne de televizyon ekranındaki yansımamdan görebileceği bir noktaya odaklandım. Ona belli etmemeye çalışarak bir avucumu sol göğsüme, tam kalbimin üzerine koydum. Dizlerimi sanki öyle yaparsam çektiğim acı hafifleyecekmiş gibi iyice kendime çektim.

"Haklısın... bunu söylemeye hakkın yok."

Fısıltım aramızdaki atmosfere dolduğunda yutkundum. Bütün işlek caddenin kalabalığından doğan telaşlı sesler dairemin içine hücum etmiş olmasına karşın sert yutkunuşumun her saniyesini duyduğuna o kadar emindim ki.

A Certain Romance || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin