C • XVIII.

2.8K 248 176
                                    

Beni incitmeyi istemediğin halde bile,
Beni parçalara ayırıyorsun.

"Benimle her gün eve yürümek zorunda değilsin."

Şaşkın bir şekilde, yanımda sessizce yürüyen Aren'e baktım. Normalde hep güzeldi. Hep. Siktiğimin bütün zamanlarında mükemmel görünüyordu. Sanki yeterince gözlerim ondan başka bir şeyi görmüyormuş gibi.

Ama bugün, olağandan çok daha güzel görünüyordu. Dizlerinin üzerindeki kot eteği, bedenine fazlasıyla büyük olan kalın örgülü siyah v yakalı kazağı, dümdüz ve parlak olduğu kadar yumuşak olan saçları, incecik narin bileklerine bol gelen CAT botları ve gözüken desenli çoraplarıyla çok güzeldi. Yüzüme baktığında güneş tam Aren'in cildine çarptı, zaten parlak görünen parlatıcısı dudaklarında iyice parlarken kafamı asfalta sürtmek istedim. Ellerini sırt çantasının kayışlarına götürdü, oraya sıkıca kavradığını görebiliyordum.

"Seninle yürümemden rahatsız mı oluyorsun?"

Bir anda yürümeyi bıraktı. Küçücük bedeni karşımda dikilirken böyle güzel bir kızın sonunda sevgilim olmasını hak edecek ne tür bir iyilik yapmış olabileceğimi düşünüyordum.

"Böyle söylemedim."

Gülümsedim. "Biraz öyle görünüyor ama."

"Hayır- ah, bekle." kaşlarını çattı. "Bana tavır falan yapmıyorsun değil mi?"

"Mümkün mü ki?"

Tam itiraz etmek için dudakları aralanmıştı ama, bir şey söyleyemeden onları birbirine bastırdı. Yaptığım kelime oyununu elbette anlamıştı. Aren'den bahsediyorduk. Benim gibi geri zekalılarının bir numarası değildi elbette ki.

"Bana eşlik etmeni seviyorum, ama vaktini alıyormuşum gibi hissediyorum aynı zamanda da."

Aren Osborne, belki de benim hayatımda bana bile isteye, hiçbir şekilde zarar veremeyecek kadar iyi olan tek insandı. Bunu biraz söylemeyi ergence bulsam da, çoğu zaman onun bir melekten farksız olduğunu düşünüyordum. Bembeyaz pürüzsüz teni, bal rengi gözleri, küçücük burnu, kalemle çizilmiş gibi güzel olan dudaklarıyla ve dokunma istediğimden biraz olsun eksiltemeyen saçlarıyla bu dünyaya bahşedilen en güzel insandı.

"Sahip olduğum tüm zamanlarımı seninle geçirmek istiyorum."

Çatılan kaşları ve beni istemeden alındırdığını düşündüğü için çevresine hüzün bulutları sarılan gözleri eski haline döndü. O kadar içten gülümsedi ki, ona sıkıca sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Tek çarem ellerimin ceplerinde kalmasıydı. Onu kıracak hiçbir şey yapmak istemiyordum. Ürkütmek de istemiyordum aynı şekilde.

Festivalin üzerinden bir hafta geçmişti. Ve bu geçen bir hafta içerisinde ben sanki Aren'e her geçen gün biraz daha düşüyordum. Aşk vardı ama içimde hissettiğim her şeyin vakit kaybetmeden sevgiye dönüştüğünü de hissedebiliyordum. Sürekli onu mutlu etmek istiyordum, onun yanında olmak istiyordum. Birlikte ders çalışmak dışında bir şeyler daha yapmaya başlamıştık. Sikeyim, sadece bir hafta. Bildiğimiz yedi gündü ama ben kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyordum. Ortak derslerimizde benimle oturmasını, Luke, Michael, Carmen ve benimle birlikte yemek yemesini hatta onlarla gerçekten arkadaş olmaya çalışmasını seviyordum.

Aren'le ilgili sevilir bulmadığım türden bir şey var mıydı?

Yok, sikeyim Calum tabii ki de yok.

"Aren..." aceleyle genzimi temizledim. "Bak, bunu sana anlatıp anlatmamak konusunda emin olamadım ama sadece bir şeyi bilmeni istiyorum."

Hiçbir şey söylemeden sadece beni seyrediyordu. Bütün dikkatinin bende olduğunu bilmek ilk defa işimi yokuşa sürmeme neden olacak kadar beni heyecanlandırmaya başlamıştı. Meltemin nazik bir edayla gözlerinin önüne uçuşturduğu yumuşak saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Başını yavaşça salladı ve konuşmamı bekledi.

A Certain Romance || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin