A • VII.

3.2K 270 87
                                    

Herkesin şeytanları vardır.
Rüyalarında, hatta uyanıkken bile.
Terk eden bendim,
Her şeyi düzeltmek için.

Sözleri tenimi aşıp ruhumun derinliklerine kadar yavaş yavaş işliyordu. Kahverengilerine bakmaya devam ettiğim süre boyunca aramızdaki sessizlikle birlikte artıp devam eden duygu yoğunluğunun içinde kayboluyormuşum gibi hissediyordum. Salonun loş ortamında irislerinin etrafında özgürce dolaşan parıltılar yalnızca ufak dokunuşlarla kalbimde ona karşı beş senede zorla inşa ettiğim duvarlarda gedikler açıyordu.

Ne yapacağımı bilmiyordum.

Onunla ne yapacağımı bilmiyordum.

"Bu gece burada kalmama izin verir misin?"

Soluğum tam boğazımın ortasında kalmıştı. Mantığımı kullanmakta zorlanıyordum. Beş sene önce olduğu gibi. Her şeyi berbat ediyordu ve ne o ne de ben bunun farkındaydık. Üzerimdeki gücünden haberdar mıydı bilmiyordum ama onu affetmekle sonradan bunu yaptığım için çılgınlar gibi pişman olacağımı bilmeme rağmen kovmak arasında çok ciddi bir ikilemde sıkışıp kalmıştım. Kendi içimde bu olaya bir cevap bulmak, sözlerinin etkisiyle ruhumda oluşturduğu kargaşaya bir dur diyebilmekten çok daha zordu.

Aramızda sadece bir karış mesafe vardı. Sessizliğimden ve hayır demeyişimden güç almış gibi aramızdaki mesafeyi kapattı. Yutkunup bakışlarımı kucağıma çevirdim. Ona bakamazdım. Bakmak istiyordum ama olmazdı.

Ona ihtiyacım vardı. Ama onun bana karşı herhangi bir ihtiyacı yoktu. Öyle olsaydı beni terk etmezdi. Her şeyi berbat ederek öylece çekip gitmezdi.

Sadece... belki de sadece uzun zaman sonra ilk defa gördüğü ve New York'ta vakit geçirmek istediği eski bir arkadaştım.

Eski bir arkadaş.

"Aren," fısıltısını çok yakınımda duyduğumda bayılacak gibi hissediyordum. Göz kapaklarım ağırlaşarak kapandı. Parmaklarımı birbiri arasına sıkıca kenetleyip kapatırken sanki birbirlerinden güç alabileceklerimişçesine avuçlarımı bastırıyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğüs kafesimde yarattığı ritimlerin seslerini kulaklarımda duyuyordum. Sanki orada atıyormuş gibi inanılmaz net duyuyordum hem de.

"Tamam. Benimle konuşmuyorsun, bunu anladım."

Kemikli parmakları yüzümü kapatarak onu görmemi engelleyen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken ikimiz de kesik kesik nefesler alıyorduk. Derin bir iç çektiğini duyduğumda kokumu hissettiğini anlamıştım.

Bunu hep yapardı.

Yüzünü bana yakınlaştırdı. Burnu yanağıma değiyordu. Titrek bir şekilde iç çektiğimde Calum'ın sertçe yutkunduğunu duydum. Bana yaklaşmasına izin vermeye devam ettiğim sürece acılarla inşa ettiğim, ağlaya ağlaya dizdiğim bütün o tuğlaları aşarak yine kalbime ulaşacağını biliyordum. Ama ona engel olamıyordum. Bana bu kadar yakın dururken ve gerçekten pişmanlıklar taşıyan gözlerle baktığına şahit olurken benden uzak durmasını sağlayamıyordum.

"Gitmen gereken bir yerin yok mu?"

Başını iki yana salladığını hissettim. Göz kapaklarımı o kadar yavaş araladım ki bir ara uykuya dalmışım gibi hissettim. Benden sonra hayatında biri olup olmadığını merak etmem ve bunu da alenen sormam ne kadar doğruydu emin değildim. Hatta aslında içten içe doğru olmadığını da biliyordum. Çünkü onunla olan kuvvetli bağlarımı şöhretinin kapılarını araladığı o elleriyle kopartıp atmıştı. Benden başkasıyla olmayacağını düşünmek bana hiçbir şey katmazdı.

A Certain Romance || hoodWhere stories live. Discover now