C • XXI.

2.7K 241 61
                                    

Tanrı bilir bu zayıf ve sarhoş kalplerde nelerin saklandığını.
Sanırım kızları öptü ve onları ağlattı.
Bu sert bakışlı kaza kraliçeleri,
Tanrı bilir bu zayıf ve batık gözlerde neler saklandığını.
Sağır meleklerin ateşli kalabalığı.
Aşk veriyor ve karşılığında hiçbir şey almıyor.
İnsanlar insanlara yardım eder.
Ve evine hasret kaldıysan ellerini ver, ben tutacağım.
İnsanlar insanlara yardım eder.
Ve hiçbir şey seni alaşağı edemeyecek.
Ah, eğer aklım olsaydı, ve eğer aklım olsaydı,
Taş gibi soğuk ve aptal gibi zengin olurdu.
Bu durumda, tüm bu iyi kalpler uzaklaşır.

Leon'un tedavisine yoğun bir şekilde devam etmeye başlayalı birkaç hafta geçmişti. Ben elimden geldiğince Aren'in içinin rahat olmasını sağlamaya çalışıyordum. Çünkü kafası darmadağınık bir haldeyken hayatına kaldığı yerden devam etmekte zorlanıyordu. Ders çalışması gerekiyordu, bunun haricinde benimle birlikte kendisini de sınava hazırlaması gerekiyordu ki dürüst olmak gerekirse beni birçok kez siktir edip kendisine odaklanması gerektiğini söylemiştim. Sonuçta benim şu anda yapacağım tek şey okulda olduğumuz yazılılardan geçmekti ve liseden mezun olmaya yetecek kadar bir ortalama oluşturmaktı. Fakat Aren'in durumu benimkinden çok daha farklıydı ve tamamen bir odak gerektiriyordu.

Aren'i cumartesi günü alıp Central Park'a getireceğime dair söz vermiştim. Biraz kafasının dağılmasına ihtiyacım vardı ki nitekim de gelmiştik.

Biraz daha kendisi gibi hissetmeliydi. Son zamanlarda kafası çok bulanıktı ve hiçbir şeye tam olarak ilgi vermiyordu. Bazı zamanlar onun yanında olmama izin vermiyor gibi davranacak olduğunda çenesini kapatmasını ve bir yere gitmeyeceğimi söylediğimde susuyordu.

Sonra da bana sarılıyordu.

Aren'in kalbindeki ağrıyı tamamen hissedebiliyordum. Fiziksel olarak bu imkansız bir olay olmasına karşın mental olarak her şeyi hissedebiliyordum. Öfkesini, acısını, kırgınlığını, endişesini ve acaba şu anda gözlerini sonsuza dek kapatmış olabilir mi? merakının en ince ayrıntısına kadar biliyordum. Bildiğim halde onu iyi hissettirebilmek için elimden bir bok gelmiyor olması sadece dünyaya ve siktiğimin işleyişine karşı daha çok öfkelenmeme sebep oluyordu.

Aren Osborne melek gibi bir kızdı ve belki de bu dünyada kalbinin kırılmasını istediğim, bunu hak eden en son kişiydi.

Çocuklarla birlikte sık sık şehir merkezine geliyorduk. Enstrümanlarımızla birlikte boş olan bir köşeye kuruluyor ve saatlerce çalıyorduk. Bazı zamanlar üniversitelerin kampüslerine de gidiyorduk, oralar da kalabalık oluyordu ve gitar kılıflarımıza atılacak olan paranın miktarı Leon'un tedavisi ve ilaçları için önemliydi.

Saat akşamın sekizine doğru geliyordu. Park gece bir civarında kapanıyordu ama Aren'in babasından onu gece yarısından önce eve getirmek koşuluyla dışarıya çıkartmak için izin almıştım. Zaten ben de öyle olması gerektiğini düşünüyordum. Hazır haftasonundayken düzgün bir şekilde uyumasını istiyordum. Sık sık hastaneye gidiyor olduğu için annesi ve babasına Leon'u anlatmıştı. Bu zamana kadar ailesi için yaptıklarını da.

Yemin ederim ben... ben her geçen gün ona biraz daha aşık oluyordum. Ona karşı içimde asla bitmek tükenmek bilmeyen bir hayranlık hissim vardı. Leon ve ailesine bu kadar değer verirken böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyordum ama Aren üzülsün istemiyordum.

"Kalkalım mı?" diye sordum yavaşça. Parktaki ulu ağaçlardan birinin gövdesine sırtımızı yaslamış, saatlerce sessizlikle oturmuştuk. IPod'uma indirdiğim şarkıları kulaklarımın teklerini paylaşarak müzik dinlemiştik. Tam olarak saat kaç gibi buraya geldiğimizi bilmiyordum ama tahminime göre, rahatlıkla üç saat vardı.

A Certain Romance || hoodDonde viven las historias. Descúbrelo ahora