A • XXX.

2K 198 66
                                    

"...sahip olduğum o kadar çok şey var, ama onsuz her şey bir hiç."

Ashton'la birlikte konser bittikten sonra oturuyorduk. Kaldıkları yere geldiğimizden beri Ashton beni ele geçirmişti diyebilirdim. Oysaki herkes kendi çapında benimle özlem giderebilmeyi çok istiyordu. Başlarda bunu kabul etmeyecektim, Michael ve Luke'a haksızlık olacağı barizdi fakat Ashton benimle özel olarak bir şey hakkında konuşmak istediğini söylemişti. Böyle olunca da elim kolum bağlanmıştı, birazdan döneceğimizi söylemiştim ama yaklaşık bir saattir her şey hakkında konuşuyorduk.

Ama hâlâ konuşmamız gereken asıl konuya giriş yapmışız gibi hissetmiyordum. Evet her şeyden konuşuyorduk ama o şeyin konusunu Ashton henüz açmamıştı. Bir an önce konuşmak için sabırsızlanıyorum. Diğer çocuklara da vakit ayırmaktan uzaklaşmaya başlamıştı iş, heyecanlanıyordum ve duyacaklarımın belirsizliği beni endişelendiriyordu.

Derin bir iç çekip beklenti dolu bakışlarla Ashton'a bakmaya başladım. Uzun bir süre bu bakışlarımı anlamamazlıktan gelmeyi tercih etse de, en sonunda gülümseyip başını pekala dercesine salladı. Oturduğu koltukta doğrulduktan sonra derin bir nefes aldı. Söyleyecekleri şeyler onu zorlayacakmış gibi bir izlenime kapılmıştım.

"Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum," dedi öncelikle. "Ama sanırım bu beş yıl önce ben, Luke ya da Michael'ın engel olması gereken bir şeydi."

Beş yıl öncesinden bahsedeceğimizi düşünmemiştim açıkçası. Yani... ne bileyim, elbette konuşabilirdik aslında ama dördü karşımdayken konuşuruz zannediyordum. Sadece Ashton'ın benimle konuşacağını düşünmek tahminlerimin ötesinde kalmıştı.

"Ashton ben..." seslice genzimi temizledim. "Bunu konuşmak beni artık hasta ediyor. Çünkü yine arkanızda kalacağımı biliyorum. Beş yılın açığını birden bire kapatamayız ve sizin beni yine bırakacağınızı bilmek işimi kolaylaştırmıyor."

"Hiçbirimiz seni bırakmamalıydık Aren," dedi oldukça net bir şekilde. "En az Calum kadar biz de suçluyuz. Doğru olmasa bile onun kendince sebepleri vardı. Bizimse yoktu, gitmeden önce bile sana ulaşabilirdik ama yapmadık. Bunun için sana sunabileceğim iyi bir neden yok. Söyleyeceklerim birer bahane olmaktan öteye gidemeyecek o yüzden... özür dilerim."

Ashton'ın söylediklerinde samimi olduğunu, ela gözlerinin etrafında parıldayan samimiyet pırıltılarından anlayabiliyordum. Göğsümde hissettiğim sıcaklığa bakılacak olursa kalbimin etrafında, onlar için ayırdığım bölgeyi çevreyelen buzlar ufak ufak eriyordu. Affetmeli miydim, yoksa onlara hâlâ kızgın olmaya devam ederek herkesin yollarına gitmesine müsade mi etmeliydim anlamamıştım. Bu konuda giderek zayıflaştığımı hissedebiliyordum. Bir nevi kötü hissetsem de, diğer yandan şu göğsümdeki sıcaklığı es geçemiyordum bir türlü.

"Dürüst olmak gerekirse sizinle ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."

"Çünkü bize olan güvenini kaybettin, ki bunda sonuna kadar haklısın. Ne ileri ne de geri adım atamamanın tek sebebi bence bu."

Yutkunup başımı bir süre dizlerime eğdim. Avuçlarımı kotuma bastırırken derin bir nefes alıp verdim. Bu konuşmalar, yüzleşmeler zor geçiyordu. Her şey de inanması zor bir şekilde yalnızca birkaç günde gerçekleşmişti.

Tıpkı dördünün de tek tek, birkaç gün içinde hızla hayatımdan çıkması gibi.

"Artık haklı olmak istemiyorum, ben sadece sizinle olmak istemiştim. Beşimizin birer arkadaştan çok bir aile olduğumuzu zannediyordum. Özellikle ortak bir amaç için çabalamaya başladığımızda birbirimizin hayatında edindiğimiz yerler sağlamlaştı sanmıştım. Gitmeniz sorun değildi, sonsuza dek o kasabada çalan ufak bir müzik grubu olarak kalmayacağınızı biliyordum; her ne kadar bencil olup sadece bana kalın istesem de." duruşumu toparlayıp Ashton'ın anlayışla beni seyreden gözlerinin içine baktım. "Ama hepiniz beni terk ettiniz. Sorun olan buydu. Bence gitmek ve terk etmek arasında çok ince bir çizgi var. Calum bu çizgiyi çekti ve siz de arkasından onu takip ettiniz."

A Certain Romance || hoodWhere stories live. Discover now