A • XIV.

2.8K 245 54
                                    

Ama bu defa, belki bu defa
İki yanlış bir doğru eder.

"Angie Ashton'la birlikteymiş."

Bütün bunlar bittiğinde Angie'yi öldüresiye dövecektim. Hala apartmanımın nerede olduğunu tarif eden kişinin o olduğunu unutmamıştım. Hiçbir şeyden haberi olmamış olsa bile, bana sormadan böyle salakça bir adım atmaması gerekiyordu. Bu yaptığını asla unutmayacaktım.

Calum'ın söylediklerine omuz silktim. İkimiz de kanepeme resmen yapışmıştık. Ne o hareket ediyordu ne de ben. Sadece... boş boş oturuyorduk. Aramızdaki sessizliğin büyümesine izin vererek. Konuşsak da bir faydası olmuyordu çünkü. Ben ona bağırıyordum, o sanki her şeye bir çözüm getirebilecekmiş gibi sadece özür diliyordu. Bundan ötesine gidemiyorduk. Kör bir noktada tıkanıp kalmıştık.

"Çocuklar bizi çağırıyorlar."

"Hiçbir yere gelmiyorum." ayaklarımı ortadaki sehpaya uzatıp kanepede yayıldım. Kollarımı göğsümün altında kavuştururken bakışlarımı Calum'dan kaçırıyordum.

Sabırla bir nefes alıp verdi. Sıkıntıyla gözlerini ovuşturduktan sonra kemikli parmaklarının dağınık saçları arasından kaydırdığını yine televizyonun ekranından seyrediyordum. Ancak dün akşama göre daha dikkatli davranıyordum. Onu seyrederken yakalanmak istediğim en son şeydi.

"Aren-"

"Gelmiyorum."

"Bizi kahvaltıya çağırıyorlar," diye diretti. "Angie de orada, senin gelmeni istiyor. Çocuklar da seni özlemişler."

Başımı hayır anlamında iki yana salladım. Bunlar canımı acıtıyor olsa da benim için son derece anlamsızmış gibi davranmaya çalışıyordum. Çünkü elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Yıllar öncesinde kendimi düşürdüğüm ezik durumuna yeniden düşmekten korkuyordum. Burada kalıcı değildi, değillerdi. Uzun bir süre daha burada olduğunu söylemişti ama ikimizin de uzun kavramı çok farklıydı. Bana beş sene önce giderken çok kısa süreceğini söylemişti.

Ve benim beş yılıma mal olmuştu. O yüzden kesinlikle uzun dediği şey aslında zıt olarak kısa bir süre zarfını ifade ediyor olmalıydı.

"Ben hiçbirinizi tanımıyorum."

"Pekala, bana inanmadığını biliyorum. Ama çocuklar hala bıraktığın gibiler."

Bunun doğruluğundan şüphe ettim. Aslına bakarsanız hayatımdaki her şeyin doğruluğundan şüphe ediyordum, bu iyi bir şey değildi. Çünkü sürekli zihnimi yoracak bir şeyler bulduğum anlamına geliyordu bu. Calum ile yaşadığım bunca çetrefilli sürecin üzerine bir de bu şüpheci duyguların ekleniyor olması bana iyi gelmiyordu. Ama elimde de değildi. Beni onlar da terk etmişlerdi. Calum benim erkek arkadaşımdı ve onlar da arkadaşlarımdı.

Aniden bir kişiyi kaybetmiş olmamın üstüne bir de dört kişi birden eklenmişti.

"Buna... inanmamı bekleme."

Söylediklerim ağırına gidiyormuş gibi yüzünü buruşturdu. Gitmeliydi de zaten. Gerçekten yerlerde sürüm sürüm sürünsün istiyordum, bu arzuyla dolup taşıyordum. Çünkü ben beş yıl boyunca acı çekmekten bu raddelere gelmiştim.

Oturduğum yerde doğrulup daha dik bir pozisyon bulmaya çalıştığımda hiç vakit kaybetmeden belimden yakalayıp beni tuttu. İlk başlarda ne olduğunu anlamamıştım. Belimin etrafında beni sıkıca kavrayan kolunu bir yere gitmemem için her saniyede biraz daha sıkılaştırana kadar.

A Certain Romance || hoodWhere stories live. Discover now