C • XXVII.

2.2K 207 107
                                    

"Sana geldim,
Üzgün olduğumu söylemek için.
Ne kadar güzel olduğunu bilmiyorsun.
Seni bulmalıydım.
Sana ihtiyacım olduğunu,
Senin başka olduğunu söylemeliydim."

"Yani anlayacağın fena halde boka batmış durumdayım."

Sahneye çıkmamıza sadece on beş dakika kalmıştı. Ama ben hâlâ kendimi çıkıp insanları eğlendirmeye ve müziğimi yapmaya yetecek kadar enerjik hissetmiyordum. Hatta neredeyse acıdan ve daha ne olduklarını bilmediğim bir sürü duygudan başka hiçbir şey hissetmiyordum.

İçimde bir yerlerde endişe duygusu vardı ve geçmiyordu. Bunun nedeni on beş dakika sonra çıkmak üzere olduğum sahne falan değildi. İnsanların önünde tamamen resmî olmasa bile sonuç olarak daha önce çalmıştım.
Elimdeki pet şişeyi döndürüp dururken ailemle ilgili yaşadığım problemlerin neredeyse hepsini Ashton'a anlattığımda, çoğunlukla büyük bir sessizlik içinde beni dinlemişti. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu ve yaptığı tek şey ben anlatırken devam etmemi belirtmek için kafasını sallamaktı.

"Üzgünüm kardeşim," kollarından birini çözüp omzumu sıktı. "Ama ciddi ciddi boku yemişsin."

Alayla güldüm. On yedi yaşındaydım ve arkadaşıma anlattığım şey annemin babamın neredeyse elinde avucunda ne kadar para varsa hepsini kaybetmek üzere olduğu için onu terk edecek olduğuydu. Ashton ilk duyduğunda şok olmuştu. Muhtemelen diğerleri de bir şekilde öğrendiklerinde aynı şoku yaşayacaklardı. Annemin göstermiş olduğu bu tepkiyi hiçbirimiz beklemiyorduk.

Özellikle de ben.

Birbirlerini sevdiklerini zannediyordum. Pekala, en azından annemin de babamı sevdiğini zannediyordum demeliydim sanırım. Çünkü kaç yaşına gelirse gelsin babamın annemi hep seveceğinden emindim. Çocuklarına ve eşine aşık olan bir adamın bizi bizzat tehlikeye ve annemin deyimiyle 'beş parasızlığa' iteceğine inanmıyordum. Açıkçası kimse de inanmamı bekleyemezdi.

En çok bir arada olmamız gereken dönemde parçalanıyor olmamız ve benim dışımda kimsenin de bunun aksi olsun diye çabalamıyor oluşu beni çileden çıkartıyordu. Yemin ederim öyleydi. Çok saçmaydı. Mali babamla tamamen arayı bozmasa bile annemin dolduruşuna gelip araya mesafe koyma kararı aldığında kendi ablamı boğazlamak istemiştim.

Bu kadar da salak olunmazdı. Gerçekten.

"Kafana takmasana sen. Her şey olacağına varır, demek ki böyle olması gerekiyormuş."

"Ne yani? Bu saçmalığa bir dur demeyecek miyim?"

"Karşındakiler bir oyuncağı paylaşamadıkları için birbirlerine küsen beş yaşındaki iki çocuk değil. Biri annen ve diğeri de baban. Onlar yetişkinler ve açıkçası ne halt yemek isterlerse öyle yaparlar."

Kaşlarımı çatıp Ashton'a dik dik baktım. "Bu hepimizi bölecek olsa bile mi?"

"Evet, öyle olsa bile." kaşlarını beni temin etmek istercesine havaya kaldırdı. "Ayrıca sen ailenle daha ne kadar kalacağını zannediyorsun ki? Yakında gideceğiz. İlk defa albüme ve kalan her şeye bu kadar yaklaşmışken süt çocuğu gibi davranamazsın herhalde."

Ashton gerçekleri suratıma sadece tokat olarak değil, aynı zamanda tekme ve yumruk olarak da attığında nefesim kesilmiş gibiydi. Yüzümü buruşturup onun ciddi bakışlarından kendiminkileri kaçırdım. Sıkıntıyla parmaklarımı saçlarımın arasından kaydırırken ellerime yüzümü gömdüm. Sinirle inlerken oturduğum yerden kalktım ve sahne arkasında, Ashton'la durduğumuz köşede volta atmaya başladım.

A Certain Romance || hoodWhere stories live. Discover now