C • X.

2.8K 247 72
                                    

Aşkına ihtiyacım var.

"Aren Osborne ha?"

Michael karşımda bomboş cümlelerinden birini sarf etmeye başladığında tekrar gözlerimi devirdim. Kulaklığımın tekini çıkartıp, derse gelmeyen fizik öğretmeninin boşluğundan faydalanarak koyduğumun lanet olası geri zekalılarından kendimi soyutlamaya çalışıyordum. Ama biraz bile buna müsade etmiyorlardı.

"Siktir git."

Michael kıkırdadı. Ön sıramda tek başına oturmuş, ayaklarını yanımdaki boş sandalyeye uzatmıştı. Sırtını askılıkların altında kalan boş duvara yaslamış, Aren'in çıkardığı notlarımı karıştırıyordu.

"Şimdi de ders çalışma bahanesiyle yeni lezzetler mi keşfediyoruz?"

"Eğer konuşmaya devam edersen o sikik suratını paramparça ederim."

Luke beni dürttü. Gözlerimin içine sanki annemmiş gibi uyarıcı bakışlarla bakarken yüzünü buruşturdu. "Sikeyim, neden bu kadar çok küfür ediyorsun?"

"Beni rahat bıraksanıza," öfkeyle ikisine de çıkıştım. "Sen git kızıl saçlı sevgilinle oynaş, sen de o notlara dokunmayı bırak ve önüne dönüp küçük Michael'ınla oyna."

Michael koca sınıfın içindeki tüm o gürültüye rağmen yankılanacak kadar büyük bir kahkaha attığında Luke ve ben anlamlandıramadığımız o hayretlerle dolu ifadeyle ona bakıyorduk.

Luke'a dönüp Michael'ı işaret ederek konuştum. "Söylediğim şey bu kadar komik miydi sahiden?"

"Hayır," dedi Michael. "Aren'le ilgili konuşturmaman komik."

Bir bakıma söylediklerinde haklılık payı saklıyor olduğundan dolayı ona cevap veremedim. Eğer başka bir kızdan konuşuyor olsaydık muhtemelen umrumda olmayacaktı, ama söz konusu Aren olduğunda hiçbir şey eskisi gibi olmuyordu. Ben bile eskisi gibi hissetmiyordum.

"Salak salak konuşma."

"Daha o gün Aren'e selam verdim diye neredeyse kafamı çöp konteynerine sokacaktın!"

"Luke," dedim dişlerimi sıkarak. "O siktiğimin çenesini derhal kapamazsan tekrar yapmam uzun sürmeyecek gibi görünüyor."

Luke gerçekten ciddi olduğumu anladığı anda dudaklarını birbirine bastırdı. Ellerini ben masumum der gibi havaya kaldırıp, yanımda tekrar kulaklarını takarak fizik defterine saçma sapan şekiller karalamaya devam ederken Michael ikimizi hayretler içinde seyrediyordu.

Daha da doğrusunu söylemek gerekirse, benim Aren'e olan zaafımın yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor olmasını.

Gözlerinin bu kadar üzerimde olmasından son derece rahatsız olduğumu ifade etmek istercesine seslice genzimi temizledim. Son dakikada ellerinden kurtardığım, benim için altından da kıymetli olan notları Aren'in her şey bittikten sonra sayfaların altına numara düşerek karıştırmamı engellemeye çalıştığı sıraya geri döndürmekle uğraştım.

Eski zamanlarımla kıyaslandığı zamanlarda gerçekten çok fazla ders çalışıyordum. Artık olay sadece sikik müdür Campbell'in yakamdan düşmesinden ve Aren'le sağlamak üzere olduğumuz karşılıklı çıkardan ibaret olmaktan epey uzaklaşmıştı. Benim için gösterdiği çabaya, kendi elleriyle tekrardan anlayabileceğim düzeyde sadeleştirerek çıkarttığı notlara ve bitmek tükenmek bilmeyen sabrına büyük bir hayranlık duyuyordum. Ki bu, kendisine duyduğum hayranlığın yanında gerçekten çok ama çok küçük bir detaydı.

Öyle ya da böyle, son senemde kıza acayip tutulmuştum.

Ama beni fark etmesi imkansızdı. Şükran günü için evime çat kapı geldiği gün çenemin üzerine bıraktığı öpücüğün etkisinden tüm bir hafta sonu boyunca çıkamadım. Aptal gibi bomboş gözlerle duvara bakmak hiç mi hiç işim sayılmaz ama koskoca iki gün boyunca ders çalışmadığım sürede o öpücüğü düşündüm.

Tanrım sadece... benim olmasını istiyordum. Onu gerçekten istiyordum. Ancak basit sayılabilecek bir arzu değildi. Gerçekten benim ona hissettiğim bunca duygu karmaşasını Aren de bana karşı hissetsin istiyordum. Hayatımda daha önce hiçbir kız karşısında bu kadar afallamış bir hale büründüğümü hatırlamıyordum.

Aren bu şekilde ilk ve son olsun istiyordum.

"Bir erkek gibi davran, git ve ona çıkma teklifi et Hood," dedi Michael. "Seni reddedecek bir kız tanımıyorum."

Bakışlarımı sinirle Michael'a kaldırdım. Hala susmamakta ısrarcı oluyor olması beni sinir ediyordu. Ağzının ortasına iki tane sağlam yumruk geçirip kanla doldurmak istiyordum. Anlamadan etmeden bomboş konuşuyordu.

"Neden rahat durmuyorsun?" dedim ters ters. "Hayır yani gerçekten dayak yemeye bu kadar meraklıysan söylemen yeterli."

Michael kıkırdayarak gözlerini devirdi. Kendisi için iş zaten çok kolaydı. Dokuzuncu sınıftan beri Carmen ile çıkıyorlardı ve ilişkileri oldukça düzgün ilerliyordu.

Michael gibi bir şerefsiz ile çıkıyor olduğu gerçeğine rağmen, fazla düzgün gidiyordu.

"Bak," Michael oturduğu yerde doğruldu. Ciddiyete bürünüp gözlerimin içine de büründüğü aynı ciddiyetle baktı. "Bu hafta sonunda Carmen'i kasabanın kuzeyindeki sonbahar festivaline götürüyorum. Oldukça salaş ve-"

"Aren öyle yerlere gelmez."

"Sikeyim Hood iki dakika dinle." Sözümü kesti. Parmaklarıyla tırnak işareti yapıp "Öyle yerlerden değil. Açık hava festivali ve oldukça da eğlenceli. Kendi kız arkadaşımı bizim gittiğimiz kulüplere götürecek değilim," diyerek konuşmaya devam ettiğinde, biraz biraz ilgimi çekmeye başlamıştı.

"Geçen sene keşfettim orayı. Güzel bir yer, hep gençler geliyor. Amatör gruplar kurulan platforma çıkıp bir şeyler çalıyorlar falan. Zararsız yani, kimse sayın Osborne'u yemez."

Gözlerimi devirdim. Zaten buna müsade etmezdim ama sorun o değildi.

Sorun, Aren'e teklifi ettiğimde gelip gelmemesiydi. Bunun hakkında ne düşünürdü bilmiyordum. Muhtemelen gelemeyeceğini kaba olmayan bir üslupla dile getirirdi. İnsanların kalbini kıramayacak kadar saf ve temiz bir kalbi vardı. Bundan adımın Calum olduğu kadar emindim.

Beni kibarca da olsa reddettiği zaman moralimin sıfırlanacağını biliyordum. Hiç reddedilmeye alışık değildim. Özellikle gerçekten kendisine acayip tutulduğum bir kız söz konusuydu, çok daha büyük bir travma yaşamam olasıydı.

Michael elinin tersiyle sert bir şekilde koluma vurdu. Koluma vurmasının etkisiyle dirseğim sırada kayıp avucuma yasladığım başımla birlikte sarsıldığımda ağzımdan istemsiz bir küfür kaçtı. Michael, kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Neden bu kadar düşünüyorsun? Git kaldır o kıçını ve-"

"Sen laftan anlamıyor musun?" dedim sinirle solurken. "Kız tıp fakültesi istiyor ve sürekli ders çalışıyor. Aptal gibi gidip ona birkaç saatini kuzeyde bir festivalde benimle vakit geçirmeyi isteyip istemediğini sorarsam benim hakkımda ne düşünür?"

Luke dayanamayıp kulaklıklarını kulaklarından sökercesine çıkartıp attı. "Daha fazla sessiz kalamıyorum!" diye neredeyse isyan eder bir ses tonuyla konuştuğunda bu kez Michael ve ben ona aval aval baktık. Ama Luke bunu zerre umursamıyordu.

"Aren'i geçen sene gittiğimiz tüm partilerde gördük, öyle değil mi?" dedi Luke. Cevap vermeden ona bakıyorken, benim aksime benden bir tepki vermemi talep edercesine kaşlarını havaya kaldırdı. "Değil mi salak herif?"

"E-evet,"

"Demek ki sosyal ineklerden. Bu kadar basit," arkasında rahatça yaslandı. "Calum Hood olmaya devam et, kendine güven ve ona festivale gelmesini rica et. Seni kırmayacaktır."

Calum Hood olmaya devam et, kendine güven ve ona festivale gelmesini rica et.

Ne kadar da kolaydı.

A Certain Romance || hoodWhere stories live. Discover now