IV. Görünmez İp

28.2K 2.1K 1.4K
                                    

Sartre'a göre, eğer şu anda üzgünseniz bu sizin seçiminizdir.

Yani mutlu olmak sizin elinizde bir nevi. Kendi mutluluğunuzu kendiniz yaratabilirsiniz, üzülmek yerine bunu umursamayabilirsiniz ya da.

Kantin bahçesinden çıkıp bölüm başkanının odasına gelene kadar kanında gezen öfkeye ek olarak üzüntü de vardı ama onu geriye atmaya çalıştı Ali. Kendini üzmeye değecek bir şey değildi. Umursamamalıydı...

Kapının üzerinde Özcan Erdemir ismini gördüğünde adımlarını durdurdu ve hızlı adımlarla geldiği için kapının önünde bir süre derin nefesler alarak inip kalkan göğsünü dizginlemeye çalıştı. Düzene giren solukları ile elleri saçlarında yerini alırken onları dağıttı biraz. Korhan ile olan dalaşı yüzünden dağılan üzerini düzeltti kapıyı çalmadan önce. Hocasının onu neden çağırdığını tahmin edebiliyordu.

Önündeki tanıdık kahve kapıyı tıklatıp içeri gelmesi için komut sesi bekledi. Gelen sesle kapıyı aralayıp sol ayağını içeri atıp bedenin yarısını kapının gerisinde bıraktı.

"Girebilir miyim?" dedi masada bazı evraklara bakan bölüm başkanına.

Özcan hoca kafasını evraklardan kaldırıp bedeninin yarısını içeri sokmuş olan ela gözlü, kumral çocuğa baktı. Kafasını onaylar şekilde sallarken eliyle oturması için koltukları gösterip "Gel Ali, ben de seni bekliyordum." dedi kafasını yeniden evraklara çevirip elindeki kalemle imza atarken bir belgeye.

Ali bedenini tamamıyla içeri sokup gösterilen koltuklara yönlendirdi adımlarını. Kaç defa geldiğini unuttuğu bu odaya girerken ilk defa gergin ve suçlu hissediyordu. Bu alışık olmadık hisler ona yine aynı kişi yüzünden tattırılıyordu ve Ali alışık olmadığı şeyler ile elinde olmayan iplerin onu yönlendirmesi karşısında bir şey yapamıyor oluşu sinirlerini bozuyordu. Bu yüzden kaçıyordu. Kontrolün onda olmasını seven biri için bu tehlikeliydi, çünkü elinde olan o ipler başkasının eline geçtiğinde boynuna dolanıp seni öldürürdü.

Bu yüzdendi ya kaçışı Korhan'dan ve kendine bile itiraf edemeyişi... Sevilmemeye alışıktı o. Babası bile onu sevmemişken sevdiği adamın onu sevmemesi koymazdı ona.

Ali boğazını temizledi dikkatini üzerine toplamak için karşısındaki masanın arkasında oturan hocasına bakarken. "Beni çağırmışsınız hocam?" dedi oldukça sakin bir sesle.

Özcan hoca son evrağı da ilgili makama göndermek için imzalarken kenara koyup bakışlarını karşısındaki çocuğa dikti. Ellerini masasının üzerinde birleştirip öne doğru eğildi. "Seninle önemli bir şey konuşmak için çağırdım." dedi sesi otoriter çıkarken.

Ali yerinde dimdik durdu ve olduğu yerde kıpırdanmamak için oldukça önemli bir savaş verdi iradesiyle. Elleri ensesine gidip ovmak isterken bu isteği de zorla bastırdı. Karşısında hem onu tanıyan bir adam hem de psikoloji bölümü başkanı vardı. Beden dilinin Allah'ını yazmıştı yani. Fire vermemesi gerekiyordu ama Ali biliyordu ki bazı şeylerin çoktan firesi verilmişti.

"Tabi hocam, buyrun. Ama on dakika sonra dersim başlıyor bildiğiniz üzere."

"Çok tutmayacağım seni zaten, merak etme."

"Tamam o halde."

"Dün seminerim olduğu için okula uğramadım, biliyorsun."

Ali kafasını onaylar şekilde sallarken "Evet hocam, biliyorum."

"Dün odama uğramadığım için odamdaki bazı dağınıklıkları göremedim normal olarak ama bugün odama gelirken odamda bazı dağınıklıklar fark ettim. Benim yapmadığım dağınıklıklar..."

VECAWhere stories live. Discover now