XXIX. En Güzel Gol ve Galibiyet

11.4K 778 427
                                    

Şu Kaan Boşnak'a bir şey olursa ağlar, milli yas ilan ederim ha... Keşke evlensek de bana şarkı söylese hep, valla gıkım çıkmaz

Şarkıyı dinleyin, beni deli etmeyin...

***

Duygular insanın kendini anlatma şekliydi ve kendini anlatmak da konuşma, mimik ve jestlerle sağlamlaşıp bir bütün haline geliyordu. Bazen konuşmadan da anlamalıydı insan. Yaptığı şeyden, yüzünün şeklinden, gözlerine yerleşmiş duygudan onun ne hissedip ne istediğini anlamalıydı. Bazen konuşmak yetmiyordu çünkü, bir insan bir başka insanı susarken de anlamıyorsa ne gerek vardı konuşmaya? Susarken de çok şey anlatılıyordu. İlla avaz avaz bağırmak mı gerekiyordu?

Ali bu konuda ustalaşmaya başlamıştı artık. Etrafında sayılı kişi vardı ve onlar dışında kimseyle iletişim kurup konuşmadığı için her boş kaldığı anda yaptığı tek şey etrafındaki insanların surat ifadelerini inceleyip yaptığı hareketleri izleyerek onlardan bir şey çıkarmaktı. Ve genellikle tahminleri doğru çıkardı. İnsanlar çok zor varlıklar değildi, işi zorlaştıran birbirlerinin yüzüne bakıp onu anlamaya çalışmamaktı. Bazen tek bir söz ya da tek bir hareket yetiyordu anlaşılmaya. Bazen ise hiç gerek kalmıyordu bu ikisine de.

Ali nasıl Korhan'ın suskunluğundan onlarca anlam çıkarıp anlıyorsa Korhan'da, Ali'nin suskunluğuna bedel olan her saniyeyi kelime kelime deftere dökerdi. Bazen sevmek yetmiyordu, anlamak gerekiyordu. Ve o ikisi birbirlerini ne kadar seviyorsa o kadar anlıyordu.

Anlaması en basit olduğu kadar çözmesi en zor olan hep çocuklar olmuştu Ali'nin gözünde. Çünkü bazen ne düşündüklerini, ne istediklerini, ne yapacaklarını asla anlamıyordu. Onu en şaşırtan hep çocuklar olmuştu. Ne zaman onları izlese ve bir çıkarımda bulunsa çoğu zaman ters köşe oluyordu çocuklar tarafından. Sanki hiç çocuk olmamış gibi büyükler çocukları anlamıyor ve anlamak istemiyordu. Oysaki duyguları en saf ve masum olan onlardı şu dünyada.

Marketteki kasa kuyruğunda Korhan ile beklerken, önünde olan ve babasının elini iki eliyle tutan kız çocuğunu izliyordu dikkatle. Demin şahit olduğu konuşmayı hatırlayınca kızın surat ifadesi ile yaptığı şey çelişiyordu. Babası ona sırf çikolata almadığı için surat asıp babası dışında her yere bakıyordu ama ona rağmen iki eliyle de babasının elini tutup sıkıca sarmaktan da çekinmiyordu. Çocuklar cidden çok garipti ve kız çocukları ona hep çok tatlı geliyordu.  Bu durum karşısında kendisinden habersiz yüzünde gülümseme yer edinirken yanındaki bedenden gelen soruyla yüzünü ona çevirdi yavaşça.

"Dönerken de Balıkçı Rasim'den 1.5 kilo hamsi alırız, oradakiler taze oluyor." dedi Korhan sepeti ayak ucuna koyarak.

Kafasını onaylayarak sallarken aklına gelen şeyle "2 kilo alalım. Halil ile Anıl'ı da çağırırız, anca yeter beşimize. Oradan da halı sahaya beraber geçmiş oluruz hem."

Kafasında bunu tartıp ölçen Korhan "Mantıklı, öyle yaparız o halde." derken dudaklarına yerleştirdiği gülümseme ile Ali'ye yaklaşarak kulağına fısıldadı. "Zeki yarim sapyoseksüel olsam bir sana düşerdim."

Gülümseyen Ali tıpkı onun gibi fısıldayarak konuştu. "Sapyoseksüel değilsin ama yine de tek düştüğün benim." dedi kendine olan güvenini sesine de yansıtırken.

Kulağına çalınan gülüşle Ali daha fazla gülümsedi. Şu bahar mevsiminde tenine değen ılık rüzgardan ve kulağına dolan kuş cıvıltılarından daha rahatlatıcı ve huzur vericiydi şu gülüşü, yukarı kıvrılan dudaklarında çiçek tarlaları vardı sanki ve o tarlalara yaşam ekilmişti.

"Ehh, doğru söze bir şey denilmez." deyip Ali'ye göz kırptı sevdiği ve ellerini kot ceketinin cebine yerleştirdi gülümseyerek.

Önlerindeki küçük kız ve babası çoktan işlerini halledip marketin çıkışına doğru gitmeye başlamış, sıra da onlara gelmişti. Akşam yapacakları yemek için Korhan ile aldıklarını sepetten çıkarıp kasaya koydular beraber.

VECAWhere stories live. Discover now