XVI. Göster Bana Yüzünü Cennetin

23.9K 1.6K 1.4K
                                    

Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

Bir şiirinde bunu diyen Hugo, bu aralar Ali için umut ışığıydı dizeleriyle. İnsanların dış görünüşe verdikleri önemi gördükçe kusası geliyordu kafalarına. Ali hiçbir zaman Korhan'ı dış görünüşü için sevmemişti mesela. O, Korhan'ı sevdiği için gözünde bu kadar güzeldi aslında. Olan kusurları bile kusursuzluk olarak geliyordu ona. Geride bıraktıkları üç günde umut ateşine odun atılıp daha çok harlanıyordu. O kadar güzel geçmişti ki o üç gün, geceleri gördüğü kabuslarını bile unutacak duruma geliyordu.

Güne yine kabusla başlamıştı bugün de, göğüs kafesi bir kuşun hızla kanat çırpışı kadar hızlı inip kalkıyordu. Şakaklarından boynuna doğru inen ter damlalarıyla can havliyle uyanıp kendine gelmeye çalışmıştı bir süre başını kendine çektiği dizlerine yaslarken. Nefeslerini hızlı ama sessizce alıyordu; Korhan'ın uyanmasını ve onun, bu haline şahit olmasını istemiyordu kumral genç. Ama kalbi öyle hızlı atıyordu ki o sıra, birisinin duymasından korktu. Kendi kalbininin kulaklarında attığını ve onu sağır edeceğini düşündü bir ara. Uzun bir sürenin sonunda düzene giren nefeslerinden ve nizama gelmiş göğüs kafesinden sonra sessizce otel odasındaki tek kişilik yatağından kalkıp hâlâ yanan gece lambasını kapatarak gördüğü kabus yüzünden terleyen bedenini duşa atmıştı boğazına oturan yumruyla. Bu kabuslardan o kadar çok yorulmuştu ki, oturup küçük bir çocuk gibi ağlamak istediği zamanlar oluyordu. Ama bazen de annesinin girdiği rüyalardan sonra en mutlu insanlardan biri oluyordu.

Duş alıp az da olsa rahatladıktan sonra üzerine kalın bir hırka aldı ve yine ses çıkarmamaya çalışarak, diğer tek kişilik yatakta yatan sevdiği adama baktı. Amacı kendini minik terasa atmaktı ama gördüğü şeyle durmak zorunda kalmıştı. Koca cüssesiyle yatakta büzülmüştü üzerinden yorganı attığı için. Odanın ısısı gayet iyiydi ama annesinin dediği söz geldi aklına, "Uyuyanın üstüne kar yağarmış." demişti ona. Adımlarını ilerletti ve Korhan'ın neredeyse yere attığı yorganı üzerine örttü uyanmaması için yavaşça. Üzerine eğildiği sıra bedenini geri çekmek istedi ama yapamadı bunu, sanki bedenindeki fonksiyonları birisi durdurmuştu ve kumral genç burnuna dolan koku sebebiyle yutkundu. Hafif aralık dudakları, yavaşça aldığı nefeslerden dolayı ona eş şekilde yavaşça kalkan göğüs kafesi, sıra sıra dizilmiş ve elmacık kemiklerine gölgesi düşen kirpikleri, yüzündeki bazı lekeler ve dağınık saçları... Gölgesi Korhan'ın üzerine düşerken yavaşça eğildi kendine hakim olamayıp. Yaptığı etik ve doğru değildi, bunu biliyordu ama kendine engel olamıyordu. Yatağın ucunda çömelip sevdiği adama yaklaştı. Aralarında olan mesafe her azaldığında göz kapakları aşağı düşmek için direnişe girmişti onunla. Mesafe kapanıp dudaklarını şakağına değdirdiği vakit; göz kapakları aşağı düştü ve en güzel direnişe mağlup olduğuna tanıklık etti yüreği. Ardından sanki dünya üzerinde kalan son nefesiymiş gibi kokusunu soludu sessizce... O an ciğerlerinde şenlik kalbinde ise devrimi oluyordu. Sesler yok olmuştu.

Dudaklarında cehennem ateşinden bir parça vardı sanki ve dudakları yanıyordu. Şakaklarda konaklayan dudaklarını geri çekti bedeniyle beraber, sevdiği adamın yüzüne baktı ve hemen kalkıp boğazına dizilmiş nefeslerle kendini otel odasının minik terasına attı. Yüzüne vuran ve yüzünün yanmasına sebep olan ayazla kendine geldi o sıra. Kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Kendini oradaki koltuklardan birine attı hızla ve titreyen elleriyle yanına almış olduğu sigara paketinden bir tane çıkarıp yaktı. Ankara'nın ayazından mı yoksa daha deminki şeyden mi kestiremiyordu ama titreyen ellerine mukayyet olamıyordu. Ağarmayan günle ve hâlâ yanan sokak lambalarının oluşturduğu sabaha yakın geceye dikti elalarını.

Orada ne kadar kaldı ve kaç sigara içti bilmiyordu ama hem gün ağarmaya başlamış hem de ellerinin titreyişi geçmişti. Kendisi ise daha sakindi şu an.

VECAWhere stories live. Discover now