XVII. İzafiyet Teorisi'nin Ters Düştüğü Durum

20.4K 1.6K 736
                                    

İzafiyet Teoirisi...

Sadece Fizik dünyasının değil tüm bilim dünyasının en büyük ve önemli başarılarından biri, Einstein sağ olsun. Bu başarı üzerine ise her şey yapılmıştı; filmler, belgeseller dahi çekilmişti.

Kurama göre, bütün var­lıklar ve varlığın fizikî olayları izafidir. Zaman mekan, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafî olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hare­ketle, hareket mekanla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildi.

Peki şimdi neden iki genç için bağımsızdı? Mekanlar aynı değil miydi oysaki?

Ali'nin başı dönüyordu, etrafında olan her şey çok hızlı hareket ediyordu. Hızlı hareket edenlerden biri de kalbiydi ve hızlı akan kan akışı kulaklarında uğuldarken; hızlı atan kalbini yutmuş da şu an midesinde atıyordu sanki. Gözleri kapalıydı ama başı dönüyordu. Bu nasıl işti ulan?

Korhan'da ise işler tam tersiydi resmen. Dünyası durmuş gibi her şey çok yavaş hareket ediyordu. Her şey ağır çekimdeydi sanki ve bu yavaşlık yüzünden kendini uzay boşluğunda hissediyordu. Ama kulakları uğulduyordu ve yavaş hareket eden şeyler yüzünden başı dönüyordu, ancak Ali'de olan bazı etkiler onda da vardı. İrice açılmış mavi gözleriyle şu an nasıl bir haldeydi fikri yoktu ama hareket yetisini ve düşünme yetisini kaybetmişti. Her şey yavaştı. Çok yavaş.

Oysaki İzafiyet Teoirisi'nde şöyle bir şey denmiştir: "Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O halde; cisim, hareket ve zamandan birinin diğerine bir önceliği yoktur."

Bunu da ve bu iki gencin durumunu da açıklasınlar fizik ve bilim dünyası o halde!

Kumral oğlanın kalbi deli danalar gibi atıyordu şu an ve deyimin canlı kanlı örneğiydi. Kalbinin hayali dizginlerini eline alıp sakinleştirmeye çalıştı ve uğuldayan kulaklarına rağmen yapacağı şeye odaklandı o an. Dudaklarının üzerinde olan yumuşak dokuya dudaklarını iyice bastırdı karşısındaki adamın şaşkınlığı hâlâ üzerindeyken ve ikiye ayrılmış olan yumuşak et parçasının alt kısmını iki dudağı arasına hapsedip yavaşça emdi titrek bir nefesi burnundan salarken. Etrafında olan her şey o kadar hızlıydı ki bir tek hareketleri yavaştı. Bir kadının ince ve küçük ellerine oranla kendi büyük, sert ve kaba elleri; esmer yüzün yanağını kaplamıştı neredeyse ama sanki avuç içi çizgilerini dolduran yanak, yapboz parçasıydı ve kendi eşini bulup tamamlanmıştı. İki elinden bir diğerini ise esmer gencin ensesine sarmıştı.

Her şeyi göze almıştı, gelecek her tepkiyi... Ama o tepkilere karşı güçlü olur muydu kendisi de bilmiyordu. Korhan onu alnının çatısından vursa bile oturup ağzını açmazdı mesela. Gelecek olan riski göze alarak bunu yapmıştı ve riskler cesaret isterdi, şu anda ondan bol vardı Ali'nin damarlarında. Emdiği alt dudağı yavaşça serbest bırakırken esmer oğlanın ensesinde olan elini diğer yanağına getirerek, son bir kez daha dudaklarına küçük bir öpücük kondurup alnını sevdiği adamın alnına yasladı damarlarında gezen galibiyet hissiyle. Kalbi midesinden yukarı tırmanıp ağzında atıyordu şu an, bu hissin tarifini vermek onun için çok zordu ve nasıl anlatılırdı bilmiyordu pek. Sanki tarihteki en büyük savaşların birinde komutandı ve onu kazanmıştı ama unuttuğu bir şey vardı, asıl savaş bundan sonra başlayacaktı belki de. Birkaç saniye sonra Korhan beyninde şimşekler çakmış ve tüm hareket ile düşünme yetisini yeniden kazanmış gibi kendine geldi.

Hızla, karşısında olan ve alnı alnına yaslı olan adamı kendinden uzaklaştırıp itti yerinden kalkarak. Yaşadığı şoku anca atalatabilmiş ve tepki verebilmişti. Gözleri şaşkınlıktan sonuna kadar açılmışken, elleri zangır zangır titriyordu az önce olan şeylerden dolayı. Nefesi ciğerlerine fazla geliyordu ve hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Yatakta oturmuş halde duran adamla mavi gözlerini buluştururken o gözlerde tek pişmanlık kırıntısı bulamadı ve bu onu öfkelendirmeye yetti o an. Titreyen ellerini saçlarına götürüp çekiştirmeye başladı geriye doğru birkaç adım atarak. Gözlerini ondan alıp bulunduğu durumu anlamlandırmaya çalışıyordu ama algıları kapanmış gibiydi. Dudaklarında cehennem ateşinden bir parça vardı sanki, yanıyordu.

VECAWhere stories live. Discover now