XXXI. Dağlar Girdi Aramıza

9.2K 788 756
                                    

Şarkıyı dinleyerek okuyun. Tşkrlr, ii gnlr💕

***

Ana rahmine düşer düşmez üflenen ruh ile kader sizin için ağlarını örmeye başlıyor, sizin için bir yol çiziyordu. Tabii bu dini bir inanışı olan insanın düşüncesiydi.

Daha dünyaya gözlerinizi açmadan anne karnındayken bile sizin hakkınızda tercihler yapılıyor, bir hayat çizelgesi çıkarılıyor, isminiz belirleniyor, yaşayacağınız yere karar veriliyordu. Kısacası, sözde sizin iyiliğiniz için olan ancak düşüncenizin pek bir değeri ile önemi olmayan ve kaderinizi etkileyen kararlar siz daha bir kan pıhtısından et parçasına doğru geçerken verilmişti.

Anne ya da babasını ayırıp diğerini fazla seven bir çocuk olmamıştı. İkisine de sevgisi eşit, hayranlığı aynıydı. Ama bulunduğu coğrafya nedeniyle belki de babasına benzemek ve onun gibi güçlü olmak istiyordu. Küçükken babasının yaptığı her şeye hayranlık duyardı. Polis olmasının da etkisi fazlaydı tabii. Ne olursa olsun onu her şeyden ve her kötülükten korur, kalkan olur sanıyordu.

Daha çocukken kaçırıldığı vakit bile korkmamış, babasının onu gelip bulacağını biliyordu. Çünkü babası onu hep bulmuş ve kaldırmıştı. Belki de buna inanmasının sebebi küçükken her oynadığı saklambaç oyununda onu her seferinde bulması ve her yere düştüğünde koşa koşa gelip kaldırmasıydı, bilemiyordu. Çocukça saf bir düşünceydi belki de ve büyüdükçe hayatın gerçekleriyle yüzleşip sillesinin tadına bakıyordunuz.

Sol göğsünün tam ortasından başlayıp tüm bedenine yayılan ve her uzvunu esir alan vecaya katlanmak her geçen saniye ağır geliyor, katlanmasını zorlaştırıyordu. Aldığı nefesler, küçük ve keskin iğneler gibi ciğerine batıp acıtıyordu. Midesinde hissettiği kramplara alışılalı bir ya da iki saat olmuştu, saymamıştı.

Olanları nöbetteyken öğrenen ve gecenin üçü olmasına rağmen nöbeti bırakıp gelen ablası salonda yarım saattir babası ile tartışıp verdiği karardan vazgeçirmeye çalışıyordu. İkisinin sesi kulaklarına dolarken yumduğu gözlerini kör olmak ister gibi daha da sıkıp yumdu. Annesi ağlamayı bırakmış, yatağına oturup saçlarını okşuyordu elinden gelen tek çareyle.

Çığlığımsı bir bağırış salondan kopup odasına kadar gelirken konuşulanlar kulaklarına doluyordu.

"Evlendirmek ne demek baba! Bu çocuk senin kuklan mı?"

"Boyunu aşacak işlere karışma dedim sana Rabia!"

"Ne demek karışma ya, ne demek karışma!" diye avaz avaz bağıran Rabia delirmiş gibiydi. Nöbette aldığı haber ile eve nasıl geldiğini bile hatırlamıyordu. Göz göre göre üç gencin hayatını ateşe atıp o ateşin karşısında durmuş yaptığı şeye alkış tutuyordu. "Yaptığın şeyin ne olduğunun bilincinde değil misin? Evlenince her şey düzelecek, bu çocuk biseksüel olmaktan vaz mı geçecek sanıyorsun? Hadi evlendirdin deyip Ali'yi hayatından söküp attın, yüreğine ve zihnine de mi kelepçe vurup söküp atacaksın?"

"Rabia beni dinden imandan çıkarma? Başkası duysa bunu ne der? Hiç mi düşünmediniz ulan?"

"Peki sen baba! Milletin ne dediğini umursamayıp hiç mi evladının mutluluğunu düşünmedin? Kendi kanından canından olan birini, torba ağızlı ve bomboş beyinleri ile konuşup yargılamak dışında vasfı olmayan kişiler için harcıyorsun ya... Yazıklar olsun sana. O evlilik olursa herkesin takdirini kazanırsın ama iki evlat kaybedip iki gencin daha hayatını çalarsın." deyip son sözünü söyleyerek rest çeken Rabia, gerçeğin saf sızısıyla çıktı salondan.

Duydukları ona acı gelip damağına yapışırken bunun üstüne yutkunmadan edemedi. Gerçeğin acı tadı boğazından geçerek tüm hücrelerine yayıldı. Cidden bunları söyleyemeyecek kadar zayıf mıydı? Ablası ondan hep daha güçlü ve cesur olmuştu. O babasının verdiği kararları "Vardır bir bildiği." düşüncesiyle genellikle sorgulamazken bile ablası hep tam tersini yapıp sorgulamış ve neden aramıştı.

VECAWhere stories live. Discover now