•Final•

20.8K 960 2.8K
                                    

-7 Yıl Sonra-

Unutmak kelimesi undan geliyormuş denilenlere göre. Bildiğimiz un. Şu ekmek, kek ve böreklerde kullanılan beyaz şey. Unutmak için un ufak olmak gerekiyormuş yani. Her zerrene kadar, her hücrene kadar...

En sonunda yok olup gidiyordun zaten. Senden geriye bir şey kalmıyordu, ufalıp toz haline geliyordun.

O da öyle yapmıştı. Unutmuştu. 7 yıl önce olanları unutmuş ve yeni bir sayfa açmıştı. Sona geldiğini sanırken aslında başka bir başlangıca kucak açmıştı. Ondan önce yaşanılan acıları silmişti hafızasından. Zorlanmıştı belki ama başarmıştı da.

Üzerindeki takım elbise onu sıkarken derin bir nefes aldı. Ne kadar zaman geçerse geçsin şu takım elbisenin rahatsızlığına alışamayacaktı galiba. Giymese de olurdu aslında ama işini oldukça ciddiye alan ve belirli kuralları olan biri olduğu için giyiyordu şu takım elbiseyi her gün. Elini kapı koluna attı ve yavaşça aşağı indirdi ses çıkarmamak adına. Oldukça yavaş bir şekilde kapıyı da iterken kapının herhangi bir gıcırtı çıkarmasını istemiyordu. Bu yüzden oldukça sessiz ve yavaş hareket ediyordu. Kapıdan süzülüp içeri girerken burnuna dolan koku ile göğsü huzurla dolmuş ve dudakları yukarı doğru kıvrılarak koca bir tebessüme ev sahipliği yapmıştı. Akla mantığa sığmıyordu, nasıl oluyordu da sadece şu koku bile onu yumuşatıp huzurdan delirtecek hale getiriyordu?

Koca cüssesini parmak uçlarında taşımaya çalışıp yürüdü odada. Minik ve sessiz adımları odadaki beşiğin hemen yanında durduğunda kokunun sahibi olan meleği görünce huzur denizine bodoslama atladığını sandı. Dudaklarındaki gülümseme neredeyse kulaklarına vardığında damarlarında yaz meltemlerinin esişini kulaklarındaki uğuldamayla hissetti. Adam kendine hakim olamayarak eğildi ve beşikte yatan kız çocuğunun beyaz, tombul yanaklarına dudaklarını bastırdı usulca. Öpmeye kıyamıyordu canı yanar diye, o kadar çok seviyordu ki ofise gitmeden şu tabloyu görmese tüm gün huzursuz ve huysuz geziyordu. Öyle huzurluydu ki, o an yanı başında dünya yansa umursamazdı. Parmağını daha yedi aylık olan bebeğin eline doğru uzattığında minik parmakların sahibi hissetmiş gibi iç güdüyle esmer adamın baş parmağına sıkı sıkı sarılıp tutundu hemen. Ve o an Korhan mutluluktan delireceğini sandı.

Korhan bunun karşısında dudaklarından eksik olmayan gülüşü daha fazla büyütmüştü büyütebilirmiş gibi. Hâlâ eğilmiş vaziyette beşiğin üzerinden bebeğe sarkarken dudaklarını bembeyaz, kar gibi olan burnuna usulca bastırdı. Ardından da alnına bastırdı ve kokusunu içine çekti derince. Ciğerine dolan kokuyla göğsünün uyuştuğunu hissetti. Şu kokuyu ve canı her şeyden herkesten korumak istiyordu, zarar gelmesin istiyordu. Bebek huzursuzlanıp yerinde kıpraştı. Korhan gibi tam bir uykucu olduğu için çok fazla uyuyordu. Bebek olduğu için zaten fazla uyurken bir de bu konuda Korhan'a çekince tüm gün uyumaması söz konusu bile olamazdı.

Korhan'ın mavi gözleri bebeğin bileğindeki altın bileklikte yazan isme kayarken mahzun bir gülümseme kondu dudaklarına. Berfin. İsmi gibiydi. Tertemiz ve kar gibi beyaz...

Bembeyaz teni gözünü alırken, Berfin daha çok huzursuz olup gerinmeye başladı ve minik kollarını havaya kaldırdı. Yavaş yavaş gözlerini açıp ona bakarken, beyaz bulutların arasından el sallayan, gökyüzü gibi masmavi olan gözlerini Korhan'ın gözleriyle buluşturdu kız.

Berfin'in gerinme hareketleri karşısında Korhan'ın dudaklarından kısık tonda kıkırtı kaçarken "Uyandı mı benim güzelim?" diye sordu sanki uyandıran o değilmiş gibi.

Berfin de soruyu anlamış gibi kıkırdarken kollarını sallayarak ellerini Korhan'ın yüzüne uzatmıştı. Uyanır uyanmaz kucak istemiş ve kollarını uzatmıştı hemen, tam bir ilgi delisiydi. Etrafındakiler ve ailesi o kadar sevip üzerine titriyordu ki Berfin'in de böyle olması kaçınılmazdı, hele bir de ilk torun olunca en büyük hakkıydı. Esmer adam dünden razı haliyle takım elbisesinin kırışmasına gram aldırmadan Berfin'i kucağına aldı ve o tombul yanakları bir daha öptü huzur veren kokusunu içine çekerek.

VECAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin