› i trust you

6K 671 960
                                    

Oturduğu koltukta başını geriye yaslamış, siyah döşemeli tavanı izliyorken bir yandan ayağıyla yerde ritim tutuyordu. Gözü bir ara bileğindeki saate kaymış ve istemsizce gözlerini kapatarak kaşlarını çatmıştı. 

"Jungkook, geç kalacaksın, çık artık o odadan." diye bağırmış ve hemen yanı başında duran sehpanın üzerindeki atıştırmalıkları ağzına atmıştı. Bakışları merdivenden hızlı bir şekilde inip hâlâ saçlarını düzeltmekle uğraşan küçüğüne döndüğünde iç çekmişti. 

"Kök saldım koltuğa, görüyor musun?" 

Jungkook aynaya bakıp üstünü başını düzelttiği zaman Park Jimin'e döndü, "Nasıl görünüyorum hyung?" 

"Oldukça iyi, hazırsan gidelim artık." Gözlerini devirmişti. "Oldukça mı iyi? Bu yeteri kadar iyi değil demek-"

Sabrının taştığını hissettiğinde elini omzuna koymuş ve konuşmuştu, "Yüzüne elimle makyaj yapmamı istemiyorsan, sinirimi bozmada çık artık şu kapıdan Jeon Jungkook."

Sonunda salonu, sonrasında evi terk ettiklerinde, Jungkook'un Hoseok'a almak için yalvardığı arabanın kilitlerini açmış, ön tarafından dolaşarak sürücü koltuğuna oturmuştu. Küçüğü kısa bir süre sonra yanındaki yerini alırken, burnuna gelen parfüm kokusu yüzünden anında camları açmış fakat ağzından en ufak bir şey çıkmamıştı. Çünkü biliyordu ki Jungkook takık birisiydi, en ufak bir şey söylese bütün yolculuk boyunca çenesi durmayacaktı.

Yolda olan bakışları, telefona bakıp sırıtan Jungkook'a kayıyor ve bir anlam veremeden tekrardan yola dönüyordu. Çoğu kez yolu tarif etmesini söylese de, Jungkook'un aklı tamamen telefonda olduğu için geç cevap veriyordu, bu da onu oldukça sinir ediyordu.

"Jungkook, eğer yolu düzgünce tarif edersen kısa bir süre sonra yan yana olacaksınız ve aptal gibi telefona bakarak sırıtmana gerek kalmayacak. Bu yüzden," Sesi oldukça ciddi çıkmıştı, "Şu telefona bakmayı kes ve yolu tarif et." 

Jungkook boğazını temizledi, "Üzgünüm hyung, genelde konuşmaya başladığımızda böyle oluyor, nerede olduğumu unutuyorum ve-" 

Park Jimin, bakışlarıyla susturdu Jeon Jungkook'u. 

"Ha, evet, buradan sağa dönmen gerekiyor."

İnişli çıkışlı bu yolculuğun ardından sonunda Jungkook'un gelmek için heyecan yaptığı yere varabilmişlerdi. Park Jimin arabayı güzelce park etmiş, araba anahtarını ceketinin iç cebine atmış, ardından ellerini de pantolonun cebine sokarak Jungkook'u izlemeye başlamıştı.

Arabanın camındaki yansımasına bakıyor ve saçlarını düzeltiyordu.

İç çekti.

Kalbini kırmamalıydı, kırmaması gerekliydi. Bugün onun için özel bir gündü.

Sevdiği kızı sonunda hyung'u ile tanıştıracağı gündü. 

Bahçede kurulan masalardan birine geçtikleri zaman, ilk defa havanın güzel olduğu bir günü seçtiği için Jungkook'a minnet duydu. Aksi takdirde çenesi düşük olan Jungkook olmayacaktı. 

Garsonun yönlendirmesiyle boş bir masaya oturmuş ve birinin daha geleceğini söyledikten sonra beklemeye başlamışlardı. Park Jimin oturduğu yerde geriye yaslanarak etrafına bakınmaya başlamıştı. Ah burası aile ile gelmek için ideal bir yerdi. Her yer çiçek doluydu, ahşaptan yapılmış süslemeler ve direklere bağlanmış olan gaz lambası ışıklandırmaları vardı.

İlk defa kaostan uzak bir yerdeydi, içki yoktu, kötü insanlar yoktu ya da korkunç bir an yaşamasına sebep olacak hiçbir şey yoktu.

Yaklaşık bir haftadan fazladır da olmamıştı zaten. 

CRIMINAL | VminWhere stories live. Discover now