3. Bölüm- Market Sohbeti

609 80 9
                                    

Aslında daha erken bölüm yazmaya başlayacaktım ama Yankee ve Dodger maçı izliyordum. Cuma ve Pazar olmak üzere iki bölüm daha hazırlamaya başladım şimdiden özür için. Keyifli okumalar...

Aracın arka koltuğunda Jongin ile birlikte oturuyordum. Dün gece birkaç saat daha Jongin'le nöbet tuttuktan sonra nöbeti Baekhyun ve Kyungsoo'ya bırakmıştık. Çok fazla uykum yoktu ama Jongin uyumamı söylediği için uyumuştum. Sabah kalkar kalkmaz kendimi bir arabanın arka koltuğunda ölüm sessizliğinde bir yolculukta buldum. Kyungsoo arabayı terk edilmiş bir süpermarketin önünde durdurdu. 

"Çok ağır şeyler almayın. Arabanın benzini biterse yaya devam etmek zorunda kalabiliriz." Arabanın içindeki üç kafa sessizce kafalarını sallayarak onayladı onu. "Ben yeni çocuğu alıyorum, konserveler biz de. Siz ikiniz de temiz su bulabilecek misiniz ona bakın."

Ben daha bir şey söyleyemeden Kyungsoo arabadan çıkıp marketin içine doğru ilerledi. Küçük bir anlığına Jongin'le göz göze gelsem de hızla sessiz çocuğun peşinden marketin içine doğru ilerledim. Kyungsoo ile pek fazla sohbetimiz olmasa da yanında olduğum zamanlarda bir gerginlik hissetmiyordum. Aramızda huzurlu bir sessizlik vardı. Hava aydınlık olduğu için marketin içine ışık giriyordu. Bu yüzden fenerleri olabildiğince kullanmamaya çalışıyorduk. Marketin iç tarafları dışında buna ihtiyacımız da yoktu.

Uzun zamandır kimsenin buraya uğramadığı oldukça belliydi. Yalnızca dışarıdan gelen ışıkla aydınlanıyor olmasına rağmen yerdeki toz tabakasını görebiliyordum. Normalde bu beni biraz rahatsız ederdi ama daha pis yerlerde yürümek zorunda kaldığım olmuştu son bir sene içinde.

Raflar sanki yamalanmış gibi görünüyordu. Bazıları neredeyse boşaltılmış bazı raflarsa yere dökülmüştü. Salgın ilk çıktığı zamanlarda bazı bölgeler karantine altına alınmaya başlandı. Evlerden çıkmak yasaklanmıştı. İnsanlarda yeterli stokları almak için marketleri yağmalamaya başlamıştı.  Bu markette onlardan biri olmalıydı.

Yine de konuşmadan durmak pek benim tarzım değildi. "Jongin Hyung ile ne zamandır birliktesiniz?"

"4-5 ay oluyor sanırım." Kyungsoo ondan beklenildiği gibi kısaca yanıtladı beni. Başka hiçbir ayrıntı vermeden.

"Peki Baekhyun?" Bir şey öğrenmek istiyorsam kendim sormalıydım.

"Baekhyun ve Kai ben onlarla tanışmadan öncede birlikteydiler. Ne kadar zamandır olduğunu sormadım."

"Neden merak etmedin mi?"

"Niye edeyim ki?" Bilmiyorum merak yani bu bir anlamı olmak zorunda değil ki.

Tam ağzımı açıp bir şey söylemek üzereydim ki Kyungsoo'nun çattığı kaçlarıyla karşılaştım. İşaret parmağını havaya kaldırarak beni susturdu. Gözleri dikkatle etrafta dolaşırken adımları yavaşlamıştı. Bir şey duymuş olmalı diye düşündüm. Soo'yu takip ederek dikkatle ilerlemeye başladık. İki reyon ilerideki zombiyle göz göze gelmemiz çok sürmemişti. Bizi fark eder etmez bize doğru koşacaktı. Tam ona karşı kullanmak için bir şey ararken sessiz çocukla göz göze geldik.

"Burada kal."

"Ne?" Nasıl burada kalıyım. Burada derken tam burada mı? Reyonun ortasında?

"Olduğun yerde işte."

"Sen nereye gidiyorsun?"

"Ölmene izin vermem merak etme." Kyungsoo hiç güven vermeyen bir sırıtışla yan reyonun içerisine girerken beni dikey uzanan reyonlar arasındaki yatay koridorda yalnız bıraktı. Zombi beni fark eder etmez tabiki üzerime doğru koşmaya başlamıştı. Pekala şuanda sakin kalmalıydım. Üzerime doğru koşan iğrenç yaratığı görmezden gelmeliydim. Kyungsoo burada kal demişti. Ölmeme izin vermeyecekmiş. İnşallah ölmeme izin vermez bakire ölmek istemiyorum. Şu koşullar altında bakire ölmem olasıydı ama kimse bana bir zombi felaketinde dünya nüfusunu kaybedeceğimizi söylememişti.

Zombieland//SekaiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora