14. Bölüm- Erzak

522 72 11
                                    

Gözlerime vuran güneş ışığından kaçmak için yatakta diğer tarafa doğru yuvarladım. Henüz uyku hali üzerimden gitmediği için sersem sayılırdım. Yataktan hiç kalkasım gelmiyordu.

Dün geceki görüntüler bir bir gözümün önüne gelmeye başladığındaysa yatakta birden doğruldum. Gözlerim odanın içinde hızla dolaşarak Jongin'den bir iz aramaya başlamıştı bile. Bir rüya olmadığına ikna etmeye çalışıyordum kendimi.

Hoş Jongin'nin vücudumda dolaşan parmaklarının hissi hale vücudumda elektirik akımları dolaşıyormuş gibi hissettirse de varlığına dair hiçbir kanıtın olmadığı oda aksini idda ediyordu.

Kokusu bile kalmamıştı odada oysa sanki hala kalçalarımdaymış gibi hissediyordum ellerinin sıkı tutuşunu. Dudaklarımı ısırdım istemsizce hayal kırıklığıyla inlememek için. Rüya olamayacak kadar gerçekçi hissettiriyordu.

Bütün bu kafamdaki düşünceleri bir yana bırakıp yataktan kalktım. Nasıl olsa uykum çoktan kaçmıştı zaten. Mutfaktan gelen güzel kokuların beni yönlendirmesine izin verdim. Mutfakta beni bekleyen şeyi ise asla beklemiyordum.

Kyungsoo her zamanki gibi kahvaltıyı hazırlamış, Chen ve Baek ortalarına aldıkları Luhan ile masadaki yerlerini almıştı. Sıradan bir sabahtan tek farkı Jongin'nin de masada olmasıydı. Esmer fincanında ne olduğunu bilmediğim bir sıvıyı hızla boğazından aşağıya gönderirken masada oturduğu yerden kalktı.

Gözleri kapının önünde dikilen benimle buluştuğunda birkaç saniyeliğine öylece kaldı. Kalbim durdu sandım o anda. Eski halimize dönmüştük şimdi yanımdan öylece çekip gidecekti. Ve dün gece olduğunu inandığım her şey rüyadan ibaretti. Bu düşünce birden iştahını kaçırırken Jongin'nin bana doğru ilerlediğini fark ettim. Kuru kuru yutkundum sessizce. Kendimi hazırladım yanımdan çekip gitmesini.

Oysa günün ikinci şoku beni vurmuştu birden. Jongin'nin sağ eli yanağımı kavrarken dudakları dudaklarımı buldu. Küçük bir öpücükten ibaretti ancak kalbim buna bile deli gibi çırpınmaya başlamıştı.

"Akşam görüşürüz." Jongin küçük bir tebessümle sonlandırdı cümlesini. Şaşkın ördek yavrusu gibi göründüğümü bilmeme rağmen tek mimik bile değiştiremedim. Esmerin yanımdan geçip gidişini izledim sadece arkasından.

Şaşkınlıkla açılmış ağzımı kapattım önce. Beni sorgulayan üç çift gözle birden bırakmıştı mutfakta. Beni izleyen gözleri umursamadan az önce Jongin'nin oturduğu sandalyeye oturdum sessizce. Gözlerim hemen karşımda oturan Baekhyun'la buluştuğunda kalbim tekrar sıkıştı. Biran için kendimi gördüm gözlerinde. Saklı bir yas vardı yüzündeki gülümsemenin altında. Biliyordum çünkü aynada kendimde çok görmüştüm.

"Bana bakmayın öyle."

"Sonunda birbirinize açılmanız güzel. Aranızdaki gerilim beni de geriyordu." Kyungsoo umursamaz bir ses tonuyla konuştu yemeğine dönmeden önce. Diğer herkes de onunla birlikte önündeki yemeğe dönmüştü. Garip bir sessizlik oluşmasından korkmuştum ama Chen ve Baekhyun yine hararetli hararetli konuşuyordu.

Rahat bir nefes bıraktım sessizce benden bir açıklama beklemedikleri için. Bekleselerdi de yapamazdım zaten herhalde. Ne diyecektim ki bilemiyordum bile. Sonunda bir şey yiyemeyeceğimi de anladığımda sofrada hiçbir şeyden habersiz ufacık Luhan'la göz göze geldim.

"Doyduysan gidelim mi ufaklık?"

Luhan meraklı gözlerle bana baktı. Gözlerinde heyecanın küçük pırıltıları vardı. "Nereye?"

"Minnie ile oynarız."

Luhan hızla yerinden kalkıp salona doğru koştuğunda arkasından kıkırdayan dört kişi bırakmıştı. Ufaklığın neşesi ve enerjisi hepimize iyi geliyordu bunu kimse inkar edemezdi. Ben de diğerlerine küçük bir tebessüm bırakıp peşinden kalktım sofradan. Luhan'la kapının önünde karşılaştık. Çoktan ayakkabılarını giymiş hazır bir şekilde beni bekliyordu.

#Jongin

Birkaç gün içinde erzak için dışarı çıkalacaktı. Chanyeol erzak için çıkan ekiplerin listesini elime vermişti. Kendisi de eksikleri listelemek için depoya gitti az önce. Bu sefer dışarı çıkan ekibe kendi adımı da ekledim. Biliyorum evdekiler bunu duyduğunda ortalık biraz karışacaktı. Yinede buna mecbur gibi hissediyordum. Kendi kampımı terk etmiştim. Büyük ihtimalle biz bu şekilde ayakta kalamazdık çünkü salgın kampın içine girmişti ancak insan yinede acaba diyordu.

Elimdeki listeyi Chanyeol'un masasına bıraktım. Chanyeol o olmadığı zamanlarda da odasını kullanmamıza izin veriyordu. Dolayısıyla aslında kendi odam haline getirmiştim burada geçirdiğimiz bir haftada burayı. Benden daha çok ise Kyungsoo kullanmıştı. Bu konuda ikisini de köşeye sıkıştırıp onları sinir etmekten keyif alırdım normalde. Son zamanlarda Sehun ile olan gerginliğimizden pek fazla şeye dikkat edecek durumda değildim.

Sehun demişken bu sabah mutfaktaki yüz ifadesi birden aklıma gelmişti. İnce dudakları onu öptükten sonra şaşkınlıkla aralanmış ama dudaklarından tek kelime çıkmamıştı. O kadar şaşırmış bakıyordu ki oracıkta kahkaha atmadığım için kendimi tebrik etmeliydim.

Yüzümdeki aptal gülümsemeyle pencereye doğru ilerledim. Bu gün güneş ruh halimi yansıtmak için ışıl ışıl parlıyordu gökyüzünde. Chanyeol'un ofisi kasabadaki iki katlı binalardan birinin üst katındaydı. Burası hem sınırları en iyi şekilde yönetebileceği hem de kasabadan çok dışarda kalmayacağı bir evdi. Ofisin penceresinden küçük bir toplanma yeri gibi olan boş meydan görünüyordu. Çok uzaktan da olsa tanıdık silüeti gördüğümde gülümsemem genişledi biraz daha. Kendimi meydana doğru yürürken bulmuştum bile.

Meydana vardığımda hala benim orada olduğumun farkına varmamıştı. Tabiki bunu avantaj olarak kullandım. Çünkü neden kullanmayayım ki. Kollarımı belinden sarıp çenemi omzuna yasladım. Sehun korkuyla yerinden sıçrarken herhangi bir hareket yapmadan önce başını yana çevirip benimle göz göze geldi. Ben olduğumu anlamasıyla göğsüme yaslı sırtında bütün kasların gevşediğini hissetmiştim.

Yüzüne hemen bir tebessüm oturdu. "Burada ne işin var?"

Bir kıkırtı bıraktım sorusuna. "Bunu benim sana sormam lazım. Asıl senin burada ne işin var?"

"Luhan hep oynamaya buraya geliyor."

"Beni görmek için gelmedin yani."

Dudakları sinsi bir sırıtışla yukarı doğru kıvrıldı. "Belki seni görmeyi de amaçlamış olabilirim."

"Belki?"

"Hmmm."

Uzanıp dudaklarımı sırıtışına bastırdım. Gülümsemesi solarken dudakları bana giriş izni vermek için aralandı hafifçe. Ahh Sehun sen benim ölümüm olacaktın bir gün. Böyle seni öperken verecektim son nefesimi de sana. Ama şikâyetçi değildim. Ellerin istekle ensemi kavrayıp dudaklarımı kendine bastırırken nasıl şikayetçi olurdum.

Dudaklarımız nefes almak için birbirinden ayrıldığında ikimizin yüzünde de tatlı birer tebessüm vardı. Biraz söyleyeceğimi şeyin yüzündeki gülümsemeyi alıp götüreceğini bilmek beni paramparça ediyor olsa da şimdi söylemezsem ne zaman söyleyeceğimi hiç bilmiyordum.

"Adımı erzak için çıkacak gruba yazdırdım."

Sehun'nun güzel kaşları birden çatılırken belindeki kollarımdan kurtuldu. Az önceki tebessümden tek bir işaret kalmamıştı yüzünde. "Ne demek şimdi bu?"

Zombieland//SekaiWhere stories live. Discover now