18. Bölüm

451 67 12
                                    

Jongin beni bahsettikleri odaya doğru çekiştirip herkes girdikten sonra karanlık odanın içinde bizi zifir karanlığa mahküm ederken gördüğümün son şey onlarca zombinin marketin çıkışını kapatmış görüntüsüydü.

"Şimdi ne yapacağız?" karanlığın içinde kimseyi göremiyordum. Yalnızca Jongin'nin avuçlarım içindeki sıcacık elleri vardı. Yine de Baekhyun'nun sesinin geldiği yöne doğru döndüm. 

"Telsiz arabada kaldı. Diğerlerine haber veremeyiz." Sessiz olmaya çalışıyorduk artık ne kadar önemi kalmıştı bilmiyorum. Bu yüzden Kyungsoo da fısıldayarak konuşmuştu. 

"Dağılmalarını beklemek zorundayız." 

Jongin birkaç dakikalığına elimi bıraktığında kendimi o odada birden yapayalnız hissetmiştim. Duvarları göremiyordum ve oda ne kadar dardı hiçbir fikrim yoktu. Ama elinin sıcaklığı tenimden uzaklaştığında birden klostrofobik hissetmeye başladım. Birkaç dakika sonra odayı aydınlatan el feneri elimi neden bıraktığının yanıtıydı.

Gözlerim karanlığa çoktan alışmıştı. Çok güçlü olmasada odayı aydınlatan fenerin ışığı gözlerimi rahatsız etmeye yetmişti. Yeni ışık kaynağına alışabilmek için gözlerimi hafifçe kıstım. Etrafıma kısa bir bakış atarak nerede olabileceğimizi tahmin etmeye çalıştım. Bulunduğumuz yer bir çeşit güvenlik odası gibi bir şeye benziyordu. Birkaç monitör masanın üzerinde üst üste dizilmişti. Köşede bir üçlü koltuk ve mini bir buzdolabı vardı. Oda dar sayılmazdı ama saray da sayılmazdı. Zombilerle birlikte dışarda olmaktansa buna şükretmeliydik sanırım.

"Arka kapı yok." Kyungsoo'nun sesinde hissettiğim endişe beni de geriyordu.

"Burada kapana kısıldık yani?" Baekhyun kendini tozlu koltuğun üzerine bırakırken konuştu. Onunda oldukça endişeli olduğunu sezebiliyordum ama bunu dışarı yansıtmamak için ekstra bir çaba gösteriyordu. 

"Dağılmaları günler sürebilir. Telsiz yanımızda olmayacağı için diğerlerine haber veremeyiz." Jongin'nin parmakları önce bileğime dokunup sonra avcumun içine doğru kaydı. Loş ışıkta bile mükemmel gözüken gülümsemesi dudaklarına yerleşmişti.

"Bizim öldüğümüzü düşünecekler." Kyungsoo bizim için olayı özetlemişti ama bunu bilinçli bir şekilde yapmış gibi görünmüyordu. Gözlerinin karanlığın içinde duvara doğru daldığını fark ettiğimde aslında kendi kendine konuştuğunu anlamıştım.

Jongin'nin beni koltuğa kadar çekmesine izin verdim. Baekhyun dışında kimsenin oturmadığı kanepede yeterince yer olmasına rağmen beni bacakları arasına oturttu. Sırtım yavaş yavaş inip kalkan göğsüne doğru yaslanmıştı. Onun kalbinin rahatlatıcı ritmini hissedene kadar kalbimin ne kadar hızlı attığının farkında bile değildim. 

Kyungsoo monitörlerin önündeki sandalyeye oturdu, Baek ve bizim aramızdaki boşluğun yerine. Onu suçlayamazdım ben de bu gerilimin arasına oturmak istemezdim. "Burada zombilerden ölmesek bile ya açıktan ölürüz ya da Jongin'nin sevgi gösterisinden." 

"Puff! Soo... o kadar dramatik olma." Baek yanımızdaki yerinden kalktı. Sanki odanın içinde dolaşabilecek çok fazla yer varmış gibi parmaklarını odanın her köşesinde dolaştırdı. "Daha kötü durumlardan kurtulduğumuz olmuştu." Mini buzdolabının yanına çöktü en sonunda. Elektirikler gideli büyük ihtimalle aylar olduğu için içinde her ne varsa kesinlikle bozulmuş olmalıydı. Yine de Baekhyun açıp kendi de görmek istemiş gibi görünüyordu.

Dolaptan çıkardığı bir şişenin ağzını masaya dayayarak eliyle hızla vurdu açmak için. "Sizce tadı nasıldır? Büyük ihtimalle sidik gibidir." Bira olduğunu tahmin ettiğim şişeyi dudaklarına götürürken çoktan tadının iğrenç bir şeye dönüştüğünü düşünüyordum ben de. Baekhyun'nun yüzü düşüncelerimi destekler şekilde ilk yudumu alır almaz yüzünü buruşturdu. "Kesinlikle sidik gibi." Elindeki şişe masanın yanındaki çöp kovasında olması gereken yere gitti hemen peşinden.

Baekhyun hakkında fark ettiğim şeylerden birisi normalde de çok fazla konuşuyor olmasıydı. Ama gerildiğinde iki katı fazla konuşuyordu. Ve daha da fazla hareketli hale geliyordu. Hepimiz biraz gergindik kabul etmeliyim. Bazımız Kyungsoo gibi daha da sessizleşirken bazımız Baekhyun gibi daha gürültülü hale geliyordu. Benim ise hala akıl sağlığımı koruyabiliyor olmamın tek sebebi esmerin boynuma usulca dokunan dudaklarından başka bir şey değildi. Beni bir şekilde bulunduğumuz durumu düşünmekten uzaklaştırdığı için ona daha sonra teşekkür edecektim. 

Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Bulunduğumuz yerde bir cam bile olmadığı için kapının altından gelen ışığa kalmıştık. O da zombi yığına tarafından bloklanıyordu. Dolayısıyla ne saatin kaç olduğundan ne de geldiğimizden beri ne kadar geçtiğinden emindik. Bizimle birlikte gelen ekibin çoktan dönmüş olduğunu düşünüyordum. Kamp için biz çoktan ölü sayılırdık. 

"Sehun?" Göğsünde yattığım esmerin fısıldar gibi kısık gelen sesine doğru çevirdim kafamı.

"Efendim?" 

"Seni seviyorum." 

Beklemediğim bir anda gelen itirafa gözlerimi kırpıştırarak karşılık verdim. En sevdiği şekeri markette görmüş bir çocuk gibi Jongin'nin gözlerine bakıyordum. Gözlerim kocaman açılmış, dudaklarım şaşkınlıkla aralanmış... 

"Neden bu kadar şaşırdın güzelim." güzelim... Yanaklarım bu takma adı duyduğu anda kızarmaya başlamıştı. Loş ışık ne kadarını Jongin'e açık ediyordu bilmiyorum. 

"Jong-" sözcüklerimi kesen Jongin'nin dolgun dudaklarının takendisi olmuştu. Daha tek kelime etmeme izin vermeden dudaklarını yumaşakça dudaklarıma bastırdı ve geri çekildi. Buna öpücük diyebilir miydim bilmiyorum ama bu kadar küçük bir etkileşim bile kalbimin birkaç saniyeliğine durmasına sebep oluyordu. 

"Biliyorum Sehun. Daha önce görememiş olmam..." durdu ve kıkırdadı. "Ne kadar da körüm."

"Ama ben de söylemek istiyorum sana-" tekrar dudakları dudaklarıma dokundu. Bu sefer ben de kıkırdadım.

"Bunun için biraz daha düşün. Eğer gerçekten kastetmiyorsan söylemeni istemiyorum." 

"Düşünelecek bir şey olduğunu sanmıyorum. Ben de seni seviyorum Jongin." 

"Çok dokunaklısınız ama bunu burada yapmanız mı gerekiyordu?" 

Ruhuma işleyen kahverengi gözlerden karanlığın içine doğru Kyungsoo'nun Baekhyun ile oturduğu kanepeye baktım. Yaklaşık yarım saat önce Soo ile yer değiştirmiştik. Şimdi esmer diğerinin oturduğu sandalyede oturuyordu. Ben de bacaklarım Jongin'nin iki tarafından sarkacak şekilde kucağına yerleşmiştim. Diğer ikisinin çoktan uyuyakaldığını düşünüyordum. Yapacak başka bir şey olmadığını düşünürsek... 

"Tam bir an bozucusun Soo." 

Zombieland//SekaiWhere stories live. Discover now