25. Bölüm

486 74 36
                                    

Güneş doğduktan yaklaşık bir saat sonra yola çıkmıştık. Dün geceki aktivitemizden sonra nöbet tutmak için beni uyandırmadığı için Jongin'e kızgındım. En az benim kadar o da yorgundu. Birimiz uyurken diğerinin nöbet tutması haksızlıktı. Kendisi bunu centilmenlik olarak görüyor olabilirdi ama değildi. 

"Neredeyse geldik." Baekhyun başını arkaya doğru çevirerek bizi bilgilendirdi. Haritayla birlikte en önden yürüyerek bize yolu gösteriyordu. 

Kyungsoo hemen arkamızdan geliyordu. Elinde uzunca bir sopa vardı. Bastığı her yere ondan önce biz basıyor olsak da adımlarını dikkatli ve tetikte atıyordu. 

Jongin hemen yanımdaydı. Benimle konuşma çabalarını her seferinde geri çevirdiğim için surat asmaya başlamıştı. Ama yanımdan da ayrılmıyordu. Sol kolum yaralı olduğu için hala biraz ağrıyordu. Dolayısıyla kullanma konusunda pek iyi değildim. Bunun onunda farkında olduğunu biliyordum. Bu yüzden ne kadar terslersem tersleyeyim yanımdan ayrılmıyordu.

Dün gece uyuduğum esnada biraz yağmur yağmış olmalıydı. Bastığımız toprak dünküne göre daha ıslaktı. Ve çamurlu yollar için tasarlanmamış olan spor ayaklarım sürekli çamura saplanıp beni yavaşlatıyordu. Yalnızca bizi yavaşlatıyor olsaydı iyiydi. Her seferinde ayağımı çekebilmek için normalden daha fazla güç uyguladığım için oldukça da yorulmuştum. Bu yüzden kampın kapıları görüş açımıza girdiğinde ruhen de olsa rahatlamıştım.

Kapının önüne iyice yaklaştığımız zaman demir kapı gıcırdayarak açılıp bana dejavu hissi yaşattı. Chanyeol Jongin'nin ismini haykırarak kapıdan çıkarken bu sefer sesinde heyecandan çok korku vardı. Chen'nin hemen kapının arkasında Luhan ile durduğunu görebiliyordum. İkisi de günlerdir uyumamış gibiydiler. Chen'nin göz altı morluklarını daha buradan görebiliyordum. Üzerindeki tişörtü sürekli üzerine yatmaktan kırış kırış olmuştu. 

"Sehun!" Luhan çekiştirdiği elden sonunda kurtulup bana doğru koşmaya başlayınca bütün yorgunluğuma rağmen dizimin üzerinde çökerek ufaklığı kollarım arasına aldım. Kolları anında avını yakalamış boa yılanı gibi boynuma sımsıkı sarıldı. 

"Hey ufaklık! Beni öldüreceksin" küçük bir kıkırtıyla birlikte konuştum. Luhan'ı bu kadar özlediğimin farkında bile değildim.

Küçük çocuk başını boynumdan kaldırıp ıslak gözlerle benimle göz göze geldi. Gözleri şişmişti ve yanakları al al olmuştu. Konuşmadan önce sevimli bir şekilde burnunu çekti. "Hepinizin öldüğünü söylediler. Ama hiçbirine inanmadım. Jongin hyung bana söz vermişti."

"Görüyorum inanmamışsın." 

Luhan kıkırdayarak boynuma tekrar sarılırken kapıya çoktan yaklaşmıştık. Chanyeol Kyungsoo ve Jongin'le birlikte arkadan gelirken markette olanlardan bahsediyordu. Baekhyun çoktan Chen'nin olduğu yere varmış, onunla sarılıyordu. Kapıya vardığımda Chen Baekhyun'nun kollarından ayrılıp bana doğru yöneldi. Ufaklığın yakın zamanda kucağımdan inmek gibi bir planı olmadığı için Chen'i boşta kalan elimle sarılmayı denemiştim. Ama dediğim gibi kolum henüz tam olarak iyileşmediği için diğerine sarılmaya çalışırken dudaklarımdan acı dolu bir inleme çıktı. 

Chen hızla geri çekilirken ne olduğunu anlamak için vücudumu taramıştı gözleriyle. Kolumdaki bandajı fark ettiğinde gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Tanrım Sehun! Koluna ne oldu? Isırıldın mı?" 

Chen'nin yüksek sesi çevremizdeki gözlerin gerginlikle üzerime toplanmasına sebep olmuştu. Chanyeol bile Kyungsoo ile konuşmasını kesip kolumdaki bandaja bakıyordu şimdi. Açıkçası ben de bilmiyorum dersem ortalığın biraz karışacağını biliyordum ama doğru olan buydu. Gergince dudaklarımı kemirmeye başlamak üzereydim ki Jongin'nin sesini duydum.

Zombieland//SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin