21. Bölüm

457 61 22
                                    

"Kanaman var?"

Gözlerim hızla sol koluma ve karnıma bulaşmış kana odaklandı. Hayır bu benim kanım olamazdı. Ben sadece üstüne düşmüştüm.

"Düştüğüm zaman olmuş olmalı."

"Bakmama izin ver." Jongin'nin gözlerine tekrar dönmeden önce bana uzattığı ele baktım. Başımı olumlu anlamda sallayarak sızlayan kolumu yüzümü buruşturmamaya çalışarak eline doğru uzattım.

Çok derin olmadığını tahmin ettiğim bir kesik vardı kolumda. Herhangi bir yaratığın tırmaklarıyla açamayacağı kadar derindi ama çok fazla kan kaybetmeme sebep olacak kadar da derin değildi. Sol dirseğimin iç kısmından bileğime doğru neredeyse 10 cm uzunluğunda bir yaraydı. Jongin'nin aklına gelen ilk ihtimalin ısırılmış olmam olduğunu biliyordum bu yüzden yarayı ilk görüdğünde yüzünde oluşan rahatlama ifadesine kesinlikle darılmamıştı. 

Bakışları tekrar bana döndüğünde ben de kafamı yaradan kaldırıp ona baktım. Dudaklarında cılız bir gülümseme vardı içimi ısıtan. Bir an için kan kaybından ölme düşüncesinden uzaklaşıp ben de ona gülümsedim. Dudakları yavaşça gülümsememe dokundu ve usulca geri çekildi.

"Şimdi romantizmin sırası değil Kai! Sehun'a ne olmuş." Soo ikinci kez romantik anımızı bozduğunda aynadan ona dil çıkardım. Şurada iki dakika mutlu olamıyordum.

"Isırılmamış. Düştüğü yerde bir şey kesmiş olmalı. Baekhyun ön kaputta bir gömlek olacaktı. Onu ve içki mataramı verir misin?" 

Baekhyun hiçbir şey söylemeden ön koltukta öne doğru eğildi. Kaputu açar açmaz güzelce katlanmış bir gömlek görmüştüm. Ama Baek onu arkaya uzatana kadar gömleğin üzerindeki kuş motifini fark edemememiştim. Kolumu hızla kendime çekince kesikten güçlü bir sancı saplandı. Dudaklarımdan kaçan acı dolu inlemeyi durduramamıştım. 

"Sehun napıyorsun?" Ordan bakınca deli gibi göründüğümün farkındayım.

"O gömlek olmaz Jongin. Hem sen onu nerden buldun ki? Benim dolabımdaydı o!"

"Abini yalnız yolladığım için kendimi kötü hissediyordum bu yüzden sizin eve gittim. Kasaba çoktan düşmüştü ve ben gömleği aldım işte. Şimdi inat etmeyi keser misin?" 

Sağ kolumu sol koluma sararak başımı olumsuz anlamda salladım. Hayı o gömlek benim için çok şey ifade ediyordu. Her şeyim, bütün anılarım, Jongin... Onu yırtıp koluma sarmasına asla izin veremezdim. Benim kan kaybından bilincimi yitirmemi beklemesi gerekiyordu bunun için.

"Elimizde temiz başka bir şey yok." 

"Dağlayalım." Baekhyun neredeyse marketten ayrıldığımızdan beri ilk defa konuşuyordu. Arabayı kullanan Kyungsoo ile dönüp ona bakmıştı. "Soo'da bir çakı olduğunu biliyorum. Kenara çeker bir ateş yakarız." 

"Hayır!" Jongin benim yerime kesin bir dille reddetti. Ancak bunun kararını verecek kişi o değildi.

"Soo gördüğün ilk yerde sağa çek." 

Jongin bana inanamıyormuş gibi baktı. Dudakları şaşkınlıkla aralanmış gözleri kocaman açılmıştı. Ona karşı gelmiş olmama mı dağlamayı onaylama mı şaşırmıştı bilmiyorum. 

"Bana öyle bakma. Bu benim kararım." 

"Sen daha önce bir yerini dağladın mı? Nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? Sehun etini pişene kadar yakıcak-"

"Jongin! Biliyorum ama biraz mantıklı olur musun? Yaram açık kaldığı sürece iltihap kapma ihtimali çok büyük. Kan zehirlenmesinden mi ölmemi istiyorsun? Ayrıca kan kaybederek nereye kadar dayanabilirim."

Arabanın içi birden bir sessizliğe gömüldü. Jongin'nin şuan Baekhyun'u suçladığını biliyordum. Ama burada suçlanacak biri olduğunu sanmıyordum. Ben de ateşle kolumu yakmanın canımı ne kadar yakacağını biliyordum. Belki acısı tahmin bile edemeyeceğim kadar çok olacaktı. Kampa yolumuz daha vardı ve şuan daha fazla kan kaybemeyi göze alamazdım. Kampta kolumu dikecek ekipmanın olup olmadığını da bilmiyorduk. Yani eninde sonunda yarayı dağlamak zorunda kalacaktık.

Kyungsoo yavaşça arabayı doldurup ana yolun kenarına çekti. Soo ve Baek arabadan inerken esmerle içerde yalnız kalmıştık. Canımın acımasını istemediğini biliyordum onun yerinde ben olsaydım sonuna kadar karşı çıkardım. Bu yüzden mantıklı düşünemediğini biliyordum zaten. Söz konusu olan sevdiğimiz insanlar olunca biraz hassaslaşabiliyorduk. Uzanıp elindeki içki matarasını alırken yanağına küçük bir öpücük bıraktım.

"Buna benim ihtiyacım olacak." 

Bu sefer Jongin bana doğru yaklaşarak dudaklarını dudaklarıma kapattı. Oldukça kısa ve yumuşacık bir öpücüktü. "Hayır buna ihtiyacın olacak." 

Gülümsedim. O da bana gülümsedi. Gerçekten ondan gelen sevgiye ihtiyacım varmış. "O gömleği yerine koy ve aşağı gel."

Arabadan indiğimde Baek ve Kyungsoo çoktan ateşi yakmaya başlamıştı. Uzun zamandır görüşümüze herhangi bir zombi girmemişti. Yine de  çok büyük bir ateş yakıp dumanının yerimizi belli etmesini istemiyorduk. İşin aslıysa şuan en son endişelendiğimiz şey ateşti.

Arabanın arka koltuğunun kapısını sonun kadar açmıştık. Güneşin konumundan tahmin ettiğim kadarıyla henüz akşam olması için çok erkendi. Bu zamanımız olduğu anlamına geldiği gibi kafamın tepesinde beni pişirmek için yeminli bir güneş olması anlamına da geliyordu. Jongin sanırım arabanın içinde kaldığı için en şanslı olanımızdı. Arabanın arka koltuğunda bağdaş kurduğa bacaklarına ben oturuyordum. Gözlerim kapalı yüzüme vuran güneşin ve tişörtümün içinde dolaşan Jongin'nin parmaklarının keyfini çıkarıyordum.

"Hazır mısın?"

Kyungsoo'nun sesini duyduğumda gözlerimi yavaşça araladım. Kırmızıya dönmüş metal bıcak ateşin üzerinde duruyordu. Korkmadığımı söylersem yalan olur çünkü kesinlikle kafayı yemek üzereydim ama dediğim gibi bu şuan yapabileceğim en iyi şeydi bu.

"Çığlık atmamaya çalış." 

Parmaklarım arasındaki mataranın dibindeki son damlayı da diktim kafaya hızla. İçinde zaten pek bir şey kalmamıştı. Ufaktan çakır keyif olduğum doğruydu. Damarlarımdaki alkolün ne kadar işime yarayacağını birazdan görecektik. 

Jongin benim dikkatimi başka yöne çekmek için parmaklarıyla kasıklarıma daireler çiziyordu. Kyungsoo'nun oturduğu yerden doğrulduğunu gördüğümde ise bu bile kaslarımın gerilmesini engelleyememişti. Sıcak metalin tenime deydiği anda boğazıma kadar yükselen çığlığımı durdurmak için dudaklarımı ısırdım. Öyle çok sıkıyordum ki kanın metalik tadını alabiliyordum ağzımda. Etin yanarken çıkardığı iğrenç koku geldi burnuma. Yüzümü buruşturabilirdim ama zaten acıdan bütün kaslarım gerilmiş durumdaydı. 

Acı tarif edilemeyecek gibiydi. Jongin'e dair hiçbir şey hissetmiyordum bile vücudumda. Yalnızca saf bir acı vardı. Gözyaşlarım öyle hızlı akıyordu ki yanaklarım sırılsıklam olmuştu. Doğru düzgün göremiyordum. Birazı gözyaşlarımdandı birazı da acının verdiği baş dönmesinden... 

Sonrası ise bir muamma. Gözlerimi tekrar açtığımda başım Jongin'nin dizlerinde, hareket eden arabanın arka koltuğunda yatıyordum. Gözlerimi açmadan ilk hissettiğim şey saçlarımın arasında dolaşan parmaklar oldu. Usul usul saç tellerimin arasında geziniyordu. Gözlerimi yavaşça açıp parmakların sahibine baktım. Gözleri camdan dışarı doğru odaklanmıştı ama dalıp gitmiş gibi görünüyordu. 

"Jongin?" Sesim sanki bana çok yabancı birine aitmiş gibi çıkmıştı. Hatta belki de sadece içime konuşmuştum. Beni duymuş muydu bilmiyordum bile.

Esmer beden daha bana bakacak fırsatı bulamamıştı bile Kyungsoo arabayı durdurduğunda. Başımı kaldıracak gücüm yoktu. O yüzden sadece kafamı çevirdim ne olduğunu anlamak için. 

"Neden durduk?" Sesim çatlamıştı. Ancak kimse uyanmamı kutlayacak durumda değildi.

"Buradan sonrasını yürümemiz gerekecek. Benzinimiz bitti." 

Zombieland//SekaiWhere stories live. Discover now