29. Bölüm

497 55 60
                                    

Bir sonraki bölüme finali yazıyor olacağım. Sanırım bir bebeğim daha yuvadan uçuyor. KEYİFLİ OKUMALAR...

Bir şeylerin düzeldiğini ne zaman hissetsem hemen peşinden bir şey olup beni pişman ediyordu. Bir gün gerçekten mutlu olabileceğime dair inancım giderek azalmaya başlamıştı. Geldiğim şu noktada o yatakta zombiye dönüşmeyi Luhan'nın kimsesiz bir şekilde ormanda dolaşmasına yeğlerdim.

Birlikte oynadığı arkadaşlarından biri bana çiçek toplamak için çıktığını söylemişti. O saatte kapıda olan nöbetçi de bunu onayladı. Luhan çitlerden uzaklaşmadan çiçek toplayıp döneceğini söyleyerek dışarı çıkmak istemiş. Öncelikle küçük bir çocuğun tek başına çıkmasına nasıl izin verirsin değil mi? Nöbetçi gözlem kulesinden Luhan'ı izlediğini idda ediyordu. Ufaklık göz önünden kaybolunca da hemen haber göndermiş görev arkadaşlarından biriyle. Bildiğimiz tek şey en son nerede çiçek aradığıydı. 

Jongin ve iz sürmeyi bilen birkaç asker Luhan'nın peşinden ormanı aramak için gönüllü oldular. İzleri kaybedene kadar 8 kişilik bir grup halinde ilerledik. Bir yerden sonra at olduğunu düşündüğümüz bir hayvan tarafından izler dağıtıldığı için ikişerli gruplara bölündük. Her grup ufaklığın gittiğini düşündüğümüz yönlere doğru ilerledi.

Diğerlerinden ayrılalı saatler geçmişti. Yanımızda saat olmadığı için kesin zamanı bilmiyordum. Ancak güneş yer değiştireli çok oluyordu. Her geçen saatte attığımız her adımda içimi saran endişe bir yılan gibi boynuma dolanıp nefes almamı engelliyordu. Ne için kendimi suçladığımı da bilmiyordum. Ama kafamdaki bu düşüncelerden, iç sesimden kurtulamıyordum. Özellikle erzak gezisinden dönerken gördüğümüz sürü aklıma geldikçe ağlama dürtüsüyle savaşmam gerekiyordu.

Jongin hemen önümde bir iz bulma ümidiyle yavaş yavaş ilerliyordu. Kendimi yanından geçtiğimiz kalın ağacın dibine bırakırken buna zamanımız olmadığını biliyordum ama bacaklarım beni daha fazla taşıyamıyordu. Hava kararmak üzereydi. Dışarısı tek başına dolaşması için çok tehlikeli olacaktı. Hayır yorulmamıştım. Bacaklarıma ağır gelen ruhumdaki suçluluk duygusuydu. 

"Sehun?" Jongin benim yere çöktüğümü fark eder etmez hemen yanıma geldi. Tek dizini yere yaslayarak hemen yanıma oturdu o da. Sesindeki endişeyi hissedebiliyordum. Onu duyamıyor bile olsam gözlerindeki ifade yeterince açıktı. Bu yüzden gözlerine bakmaktan da kaçınıyordum. Başım sürekli ayaklarımın dibindeki toprağı izliyordu. "Sen kampa dön daha iyileşmiş sayılmazsın."

Dudaklarımda buruk bir gülümseme oluştu. Keşke hasta olduğum için yürüyemeseydim. En azından boğazımı sıkan eller olmazdı. "Hayır Jong, biliyorsun ki onu bulmadan dönmeyeceğim."

Esmerin eli çenemi tutup yüzümü kaldırdığında tek bir göz yaşı aktı yanaklarımdan doğru. Baş parmağı göz yaşının bıraktığı ıslaklığı sildi bana hüzünlü bir gülümsemeyle bakarken. Aynı gülümsemeyle ona karşılık vermeye çalıştım ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum.

Beni kucağına çekip kolları arasına çekerken hiçbir şey söylemedim. Kollarımı ben de ona sararak başımı göğsüne yasladım. Diğerinin sıcak kucaklaşması daha fazla ağlama isteğiyle boğuşmama sebep olsa da umursamadım. En azından içimdeki ağırlığın biraz olsun azaldığını hissediyordum. Birlikte taşıyormuş gibi.

"Luhan çok zeki bir çocuk ve Chen onu bulana kadar başının çaresine bakmış. Emin yaşıyordur, onu bulacağız?" 

Başımı kaldırıp Jongin'nin kahverengi irislerine baktım. "Bulacağız değil mi?"

Jongin bana yapabileceği en büyük gülümsemeyi sundu eğilip kalın dudaklarını burnuma bastırmadan hemen önce. "Tabiki bulacağız."

***

Zombieland//SekaiWhere stories live. Discover now